6 Mart 2015 Cuma

DOĞANÇAY MÜZESİ 11. ORTAOKULLAR RESİM YARIŞMASI

Konu: “Serbest”

Doğançay Müzesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve sponsor firmalarla işbirliği içinde 2005’ten bu yana temel eğitim okullarında jürili sanat yarışmaları düzenliyor ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşıyor. Her yıl 1500 okuldan, 8-14 yaşlarında ortalama 7 bin öğrenci bu etkinliğe katılıyor. Birinci gelenler 2006’da dört günlük Paris ve 2007’de bir haftalık Londra gezileriyle ödüllendirildi. Müze, eğitime sanat üzerinden destek vermeyi amaçlayan bu yarışmayı 2015 yılında da devam ettiriyor.

Yarışma Koşulları
1.Doğançay Müzesi 11. Orta Okullar arası resim yarışması 5. 6.7.8. sınıflar arasında İstanbul genelinde yapılacaktır.

2.Birincilik, ikincilik, üçüncülük, 5 adet mansiyon ve 42 adet sergileme ödülü, 50 adet başarı sertifikasının yanı sıra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından eğitime katkı olarak para ödülü ve sponsorlarımız tarafından sürpriz hediyeler verilecektir.

3.Öğrenciler, tema sınırlaması olmaksızın serbest çalışmalarıyla yarışmaya katılabileceklerdir. Resimler öğrencinin kendisine ait olacak, grup çalışmaları yarışma dışı kalacaktır. Malzeme seçimi serbesttir. Eserlerin ebatları 50x70 cm. den daha büyük olmayacaktır.

4.Resimler 8 Mayıs 2015 tarihine kadar, yarışmaya iştirak eden her okul adına toplu bir dosya içerisinde ya da bireysel olarak Doğançay Müzesi’ne kargo yolu ile veya elden teslim edilecektir. ( Doğançay Müzesi Balo Sokak No: 42 Beyoğlu - İstanbul Tel: 0212 244 77 70 – 71) Karşı ödemeli ve alıcı ödemeli kargo gönderileri kabul edilmeyecektir.

5.Her resmin arkasına; resim sahibi öğrencinin adı, soyadı, yaşı, sınıfı, okul adı, irtibat numaraları (okul ve ev/cep telefon numarası) okunaklı, silinmeyecek ve düşmeyecek şekilde yazılmalıdır.

6.Dereceye giren 50 resimden oluşan serginin açılışı, katalog dağıtımı ve ödül töreni 28 Mayıs Saat: 13.00'te Cemal Reşit Rey Konser Salonunda yapılacaktır.

7.Resimler, sergi bitiminden sonra 27 Haziran 2015 tarihine kadar Doğançay Müzesi’nden teslim alınmalıdır. Teslim alınmayan resimlerden İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Doğançay Müzesi sorumluluk kabul etmeyecektir.

Büyük Jüri
Adnan ÇOKER (Ressam)
Beral MADRA (Küratör, Sanat Eleştirmeni)
Vasıf KORTUN (Araştırma ve Programlar Direktörü SALT)
Mehmet Lütfi ŞEN (Küratör)
Bergin AZER (Doğançay Müzesi Müdürü)

Yarışma Düzenleme Komitesi
Mehmet Lütfi ŞEN, Bergin AZER, Gülşah ÖZBEK, Cumali AĞIŞ, Ömer AYDIN

Bilgi İçin: Doğançay Müzesi Balo Sk. No:42 34435 Beyoğlu/İstanbul/Türkiye

Tel: 0212 244 77 70 / 71 info@dogancaymuseum.org

5 Mart 2015 Perşembe

“GEORGES BRAQUE 1924-26” SERGİSİ KRAMPF GALLERY’DE

Georges Braque, “Pomme et Banane”, 1926, 
panel üzerine yağlıboya, 16.3x22 cm.
“1924-26 Yıllarında Georges Braque” isimli sergide, sanatçının 1924-26 yıllarına ait eserlerinden örnekler sergileniyor. Aynı zamanda İstanbul’daki ilk Georges Braque sergisi olma özelliğine de sahip.

Krampf Gallery
Kemeraltı Cad. No: 41 Tophane 34425
Istanbul
Turkey
P: +902122939314 - +902122939315 F: +902122939316


Georges Braque, “Poire, Pomme et Couteau”, 1926, panel üzerine yağlıboya, 17.5x26,5 cm.

“DADA MUTFAK BIÇAĞIYLA KES…”

DADA’nın 100.Yılı için Bir Sergi
Kuad Gallery, 18 Mart - 2 Mayıs 2015

Esra Carus; Ahmet Vehbi Doğramacı; Fırat Engin; Özge Enginöz; Erol Eskici; Eda Gecikmez; Murat Gök; Şakir Gökçebağ; Hakan Gürsoytrak; Naci Güneş Güven; Yahya M. Madra; Meltem Sırtıkara; Esin Turan ve Eric Andersen ile Canan Beykal katılımlarıyla 18 Mart - 2 Mayıs 2015 tarihleri arasında “DADA MUTFAK BIÇAĞIYLA KES…” sergisi Kuad Gallery’de izlenebilir.

Sergi, günümüz sanatının söylem, biçim ve estetik açıdan altyapısını oluşturan Dada akımının ünlü kadın sanatçısı Hannah Höch’ün, dönemin Weimar yönetimini eleştiren “Dada Mutfak Bıçağıyla Son Weimar Bira - Göbekli Almanya Kültür Çağını Kes” başlıklı kolajına gönderme yapan bir başlıkla sunuluyor. Dada akımı o dönemin aydınları ve sanatçıları için disiplinlerarası etkileşim ve işbirliği ifade ediyordu, ama asıl 1915-1923 arasında savaş karşıtı bir akım olmasının altını çizmek gerekiyor. Özellikle de toplumun savaşı kutsallaştıran ya da kaçınılmaz kılan geleneksel savaş anlayışını yıkmaya yönelik söylemleri içermesi açısından, değişik içerik, biçim ve estetiklerle uygulanıyor olsa da günümüzde sürmekte olan savaş durumuna yanıt vermeye devam eden bir akım.

Dada, 1916’da savaşın ortasında ortaya çıktı ve ilk andan başlayarak Avrupa ruhunun kapsamlı bir manifestosu görünümündeydi. Savaş öncesinde, toplumsal ya da bireysel olarak insan varlığının anlam ve değerleri üstüne sorular açılmış bunlar kesin yanıt bulmamakla birlikte, Modernizmin eşiğindeki insana bazı doyumlar vermişti. Savaş, bu doyumları da silip götürdü ve yerine bir boşluk bıraktı. Dada, sanki bütün yerleşmiş ahlaki, estetik ve toplumsal değerleri baş aşağı ederek, arta kalan ütopyaları da silmeyi amaç edinmişti. Bunların içinde en önemlisi sanatı ulusal kültür ögesi olmaktan çıkarıp, sanayii toplumunun deneyselliğe dayalı büyük kent fenomenine dönüştürmektir. Dada, sanat ve yaşam arasındaki sınırın ilk ortadan kalkışıdır; sanatçılar işlerini toplumun ortasında gerçekleştiriyor ve günlük yaşamın izini sürüyorlardı. Bu özellik ile Dada ile günümüzdeki İlişkisel Estetik arasındaki bağlantı belirgindir.

Dada yapıtlarını dört ana grupta toplamak olasıdır; bu grupların bugün bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sağladığı olanaklarla sürdürüldüğünü izleyebiliriz. Kolâjlar, Asemblajlar, Malzemeli Resimler; Tipografik Montajlar, Fotomontajlar; Mekano-Dada, Meta-Makinalar, Mekanik Mankenler; Toplumsal alanda gösteriler.

Dada, her yöne açık bir sanatı savunduğu için yazın, müzik, resim, heykel, performans, dans, hitabet gibi alanlardaki üretimlerle karşılaşılır; kısacası bu akım, bugünkü anlamıyla disiplinlerarasıdır. Dada'da rastlantısallık önemli bir ögedir. Yazınsal, müziksel, resimsel üretimlerde bu rastlantısallık belirgindir. Dada belgeseliğe dayanır. Dergiler, afişler, broşürler, kataloglar, el ilanları, mektuplar, posta kartları, notlar ve taslaklar Dada'nın icat ettiği ve kullandığı yayılma yöntemleridir. Dada, tıpkı şimdi olduğu gibi, modern kentin enerji ve dinamizminin kendini sanat yoluyla dışa vurmasıdır: Merkezler Zürih, Berlin, Paris, New York, Hannover, Köln ve Amsterdam'dır. Bu özellikleri günümüz sanatında izliyoruz.

Dada, 1920'de Berlin'de yapılan Dada Fuarı ile doruk noktasına ulaştı ve tarihsel olarak 1923'de sona erdi; ne ki etkileri ve yarattığı sanat yapma türleri günümüz sanatının temelini oluşturuyor. Kuad Galeri 2013-2014 döneminde John Cage’in 100.Yılına ve Dada sanatçısı Duchamp’ın Hazır Nesne söyleminin 100.yılına gönderme yapan “Mutsuz Hazır Nesne” sergilerini düzenlemişti. Bu sergiyle Kuad Galeri 20.yy sanat akımlarına gönderme yapan sunumlarını sürdürüyor.

Kuad Galeri
Süleyman Seba Cad. No:52 Akaretler 34357 Beşiktaş İstanbul
T: +90 212 227 0008
F: +90 212 227 0009
www.kuadgallery.com

info@kuadgallery.com

BAHÇE VAR AMA DOMATES YETİŞTİRMEK YASAK!

Superpool’dan
Selva Gürdoğan ve Gregers Tang Thomsen.
New York MoMA’da 10 Mayıs 2015 tarihine kadar izlenebilecek “Düzensiz Büyüme: Genişleyen Mega Kentler için Taktiksel Şehircilik” sergisi için, altı küresel metropolde -Hong Kong, İstanbul, Lagos, Mumbai, New York ve Rio de Janeiro- yeni mimari olanakları incelemek için, araştırmacılar ve uygulayıcılardan oluşan disiplinlerarası ekipler bir araya geldi. Her ekip sergiden on dört ay önce bir dizi atölye çalışması yaparak, belirli bir şehir için öneriler geliştirdiler. İstanbul’da faaliyet gösteren uluslararası mimarlık firması Superpool ve Paris’ten atelier d’architecture autogeree, İstanbul için geliştirdiği önerilerle sergide yer alıyor. Sergi ile ilgili sorularımızı Superpool’dan Selva Gürdoğan ve Gregers Tang Thomsen yanıtladı.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Sayın Gürdoğan ve Thomsen, MoMA’da yer alan serginin tanıtım metninde bir felaket senaryosu okuyoruz: ‘2030 yılında, dünya nüfusu şaşırtıcı bir şekilde 8 milyar olacak. Bu nüfusun üçte ikisi şehirlerde yaşayacak. Çoğu fakir olacak. Sınırlı kaynaklar ile bu düzensiz büyüme dünya genelinde toplumların karşılaştığı en büyük zorluklardan biri olacak. Gelecek yıllarda, şehir yetkilileri, kent planlamacıları ve tasarımcılar, ekonomistler ve diğerleri, önemli sosyal ve ekonomik felaketleri önlemek için güçlerini birleştirmeleri gerekecek, bu genişleyen mega şehirleri yaşanabilir kılmak için birlikte çalışacaklar.’ Durum gerçekten bu kadar kötü mü yoksa hala umut var mı?
Aslında bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyoruz ve bu yüzden soruyu sürekli gündemde tutmamız gerekiyor. Birçok eski gelenekte dünyanın, insanın dengede olması, dengenin bozulmaması derdi vardır... Yin-yang gibi. Çevreciler dengenin bozulma eşiğinde olduğunu, geri dönülemeyecek bir noktaya gelinmek üzere olduğumuzu söylüyor. Çevreci dediğimizde kuşlardan, böceklerden ibaret başka bir dünyanın savunucuları anlaşılıyor bazen. Oysa hepimiz dünyaya verdiğimiz tahribatı oturduğumuz yerden yani şehirlerden yapıyoruz. Hem ekolojik, hem sosyolojik olarak dengesi bozulmak üzere olan şehirlerimiz ve bir dünyamız var. MoMA için Paris’ten atelier d’architecture autogeree (aaa) ile beraber hazırlanan çalışmanın da derdi, kişilerin bu konuda yapabileceklerinin bir kataloğu aslında.

İstanbul: Post-Kentsel Dönüşüm Taktiksel Eylemler. 2014. KİTO perspektifi, (© Superpool).
Sorularımızı detaylandırmadan önce Superpool ve ekibini tanıtabilir miyiz? Bugüne kadar hangi sergi ve projelerde yer aldınız?
Superpool 2006’da Gregers Tang Thomsen ve Selva Gürdoğan tarafından başlatılmış bir mimarlık ofisi. İstanbul’u ve şehirleri anlamaya hep meraklı olduk. İlk haritalama çalışmamız ‘Dolmuş ve Minibüs Haritası’ oldu, sonrasında ‘Mapping Istanbul / İstanbul’u Haritalamak’ adlı bir kitap üzerinde çalıştık. Audi Urban Future Initiative 2012’de İstanbul trafiğinin yakın geleceği üzerine bir çalışmamız oldu. Aynı zamanda TailorCrete adlı dört sene süren ve inşaat endüstrisinde karmaşık geometrilerin yapımında robot kullanımının arttırılmasını amaçlayan bir araştırma projesi içinde yer aldık. Superpool’un yanı sıra Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesine ait Studio-X Istanbul’un yürütücülüğünü de yapıyoruz.

Superpool’un bugüne kadar yer aldığı sergilere ve katıldığı projelere baktığımız zaman, bu sergide yer alması şaşırtıcı değil. Türkiye’den sadece siz mi davet edildiniz? Süreç nasıl gelişti? Son sergileme aşamasına gelene kadar ekipler nasıl çalıştı?
MoMA’daki serginin küratörü Pedro Gadanho, İstanbul Modern Müzesi’nin YAP programı için burada olduğu zaman sanırım birkaç ekip ile görüştü. Sonrasında sergide yer almamızı istediğini öğrendik. Çalışılan her şehir için biri yerel biri de farklı bir şehirden iki ekip eşleştirildi. Ekolojik sürdürülebilirlik konuları üzerine çalışan ve aktivist bir yapısı olan atelier d’architecture autogeree (aaa)’in kurucuları Constantin Petcou, Doina Petrescu ile çalıştık. Tüm ekipler New York, Shenzen ve Viyana’da bir araya geldi. Ancak bu aslında pek de yeterli olmadığı için aaa ile İstanbul’da da buluştuk ve işlemek istediğimiz konularda mutabık kalıncaya kadar konuştuk, tartıştık. Serginin kataloğunda da yer alan ortak bir metin oluşturduk. İş bölümü sonrasında biz, Superpool’un hazırladığı video için Memed Erdener ile beraber çalıştık. Bu da bizim için çok güzel bir deneyim oldu.

Sergiye konu olan altı şehir de -Hong Kong, İstanbul, Lagos, Mumbai, New York ve Rio de Janeiro- gerçekten hem nüfus hem de kentsel gelişim açısından oldukça problemli. Tabii ki bizim ilgi alanımız İstanbul. Sizin İstanbul için önerilerinizi hangi açıdan ele aldığınızı öğrenebilir miyiz? Sergilenen projenizi detaylı olarak anlatabilir misiniz? TOKİ’ye karşı KİTO (Kolektif İşbirlikçi Toplum Oluşumu) oldukça ilginç bir yaklaşım.
‘Düzensiz Büyüme’nin genel çerçevesi kentte yoksulluğa ve gecekondulara (slum areas) gönderme yapıyor. Ancak İstanbul’un Lagos, Mumbai ya da Rio de Janeiro gibi bir gecekondu alanı kalmadı. İstanbul’un çoğu semti, post-gecekondu dediğimiz yasallaştırılmış ve iyi kötü bir alt yapısı sağlanmış yerler. Yoksulluk yok demeyeceğim ancak ‘İstanbul’da kontrolsüz bir şekilde ne büyüyor?’ diye sorulduğunda bizce cevap, orta sınıf için tüketici bir hayat tarzı ve bu hayatın mekansallaştığı TOKİ ve benzeri siteler. Kilometrelerce uzanan yüksek katlı tek tek blokların olduğu bir şehir hızla büyüyor. Bu neredeyse ekmek almak için bile alışveriş merkezine arabayla gitmeye mecbur bırakan bir yerleşim. Bahçesi var ama domates ekmek yasak. Ev, araba ve iki çocuk ile televizyon önünde biten bir yaşam hayali hızla alternatiflerini yok sayıyor.
Gelişmekte olan ekonomilerin şehirleri, kendi ‘informalite’lerinden neredeyse utanır. Oysa ‘informalite’ bir yandan da kişilerin inisiyatifini kullanabilmesi demektir. Burada üzerinde düşünülmesi gereken ince bir çizgi var. 
KİTO (Kolektif İşbirlikçi Toplum Oluşumu), TOKİ’nin bizce sembolü haline geldiği ‘ıslah edilmiş’ şehrin 20 yıl sonrasını hayal ediyor. Hayal bu ya, İstanbul’un mahalle, yardımlaşma, sosyal girişim kültürü TOKİ koşullarında bile yeşermiş, TOKİ sakinleri sitelerini çevreleyen o sıkıcı duvar yerine atölyeler, dükkanlar açmışlar...

KİTO (Kolektif İşbirlikçi Toplum Oluşumu) Projesi’nin nasıl çalıştığı konusunda daha detaylı bilgi alabilir miyiz?
TOKİ gelişimleri, küresel kapitalizmin içinde dünya çapında bir durumu yansıtan, İstanbul’da egemen sınıf olarak yeni bir orta sınıfın ortaya çıkmasına paralellik gösterir. Bizim önerimiz, bu orta sınıfın, ekolojik ve sosyal maliyetlerine rağmen, tüketim ve rahat yaşam isteğinin düzensiz gelişmesine işaret ediyor.
Kitle iletişim araçlarında sürekli yer alan reklam kampanyaları da Türk ailelerine örnek oluşturacak bir rüya inşa ediyor: bir otomobil sahibi olmak ve rahat dekore edilmiş ve en son teknolojik ev eşyalarıyla donatılmış bir apartman dairesi sahibi olmak! Ödeyecekleri fiyat hayattan izole olmak, çalışmaya gitmek için uzun yollar kat etmek, trafikte ve yoğun alışveriş merkezlerinde saatler harcamak, yüksek servis ve bakım ücretleri ve uzun dönem borçluluğa rağmen bir TOKİ dairesi, bu hayali gerçekleştirmenin ilk adımı.
Yunanistan, İspanya, Arjantin ve küresel krizden etkilenen diğer birçok ülkede görüldüğü gibi, bu son derece borçlu orta sınıf, bir durgunluk döneminde en savunmasız sosyal gruptur. Derinleşen yakıt tüketimi ve kaynak kıtlığıyla, Türkiye’deki olumlu ekonomik eğrinin aynı şekilde aşağı doğru çekmeye başlayacağını hayal edebilirsiniz, iklim değişikliği gibi küresel dinamiklerle yaklaşan sorunları da işin içine katmak gerek. Bu şartlar altında, mevcut tüketici yaşam tarzı çökecek ve bugünün orta sınıfı, yarının fakiri haline gelecektir. Büyük borç, büyüyen işsizlik, yükselen enerji, yakıt, yiyecek ve hizmet fiyatları ile karşı karşıya kalındığı zaman, TOKİ sakinleri güçlükleri yenmek zorunda kalacak.
Bizim önerimiz olan Kolektif İşbirlikçi Toplum Oluşumu (KİTO), bir post-kentsel gelişim ajansı ve TOKİ komplekslerinin geleceği için alternatif bir pozitif senaryo öneriyor. Mevcut TOKİ toplu konutlarının açık kaynak ile canlandırıldığı, vatandaş odaklı bir dönüşüm hayal ediyoruz. KİTO farklı ölçeklerde çalışacak ve çok katmanlı çabuk toparlanma hareketi sağlayacak. Bu iyileştirilmiş alanlarda, ekipmanlarda, hizmetlerde ve kurumlarda bir dizi ortak üretim yapacak.
KİTO’nun toplu etkileşim ve iletişimi, online ağ aracılığıyla kolaylaştırılacak -KİTO’da- alternatif bir ekonomi yaratacak, yerel eylemlere değer katacak ve insanlara yapmak, vermek, paylaşmak ve enerji, ürün, bilgi ve beceri tasarrufu yapma konusunda yetki verecek, güçlendirecek. Motivasyonu artırmak ve daha fazla sivil hareketi kolaylaştırmak için yeni bireysel ve kolektif profiller ortaya çıkacak: şehri tüketmek yerine, sakinler artık güçlükleri yenerek ortak-üretim yapacak.
Farklı ölçeklerde farklı stratejiler ya da taktikler önerdik. Bunların bir kısmı aaa’nin önerisiyle Avrupa’nın değişik kentlerinde uygulanmış.
Bölge ölçeğinde yeşil ve mavi altyapı hazırlamak için kent çiftlikleri yaratılacak: meralar, ormanlar, balıkçılık için göletler, nehirler, kanallar, güneş ve rüzgar çiftlikleri... Toplum arazi ortaklıkları, kredi birlikleri ve yerel kalkınma bankaları gibi ortaya çıkan bir dizi ortak kurum ve kuruluşlar, vatandaşların bu tesisler ve hizmetler için toplu yatırımcılar, yöneticiler ve hissedar olarak hareket etmesini sağlayacak.
Site ölçeğinde TOKİ’nin mevcut kapalı duvarları ve çitleri, kendi kendine yeten hizmet alanlarına dönüştürülecek. Yeni tesisler 3-D baskı yoluyla bölgenin sakinleri tarafından inşa edilecek ve sosyal işletmeler, zaman bankaları, yerel mağazalar, marketler, atölyeler ve yerel radyo gibi üretim, hizmet ve dağıtım faaliyetlerine ev sahipliği yapacak.

Bu acil taktiksel kentleşme formlarının ya da önerilerinin pratikte uygulanabilirlik şansı var mı yoksa bir ütopya mı?
Pratikte şehir her zaman taktik geliştiriyor, hele İstanbul. Biz bu taktiklerin hepsini ‘ıslah etmeye’ çalışıyoruz toplum ve yönetim olarak. 

Sergide biraz da ironik bir yaklaşım var. Disiplinlerarası ekipler, mega kentlerde yaşanan sorunlara çözüm önerileri sunarken, aslında mega kentlerde yaşanan sorunların başında bugüne kadar uygulanan mimari, kentsel planlama hatalarına da gönderme yapmış oluyor. Bu durumda; mimarların, şehir planlamacılarının potansiyel rollerindeki değişiklikler neler olmalı?
Çok doğru bir soru. Ekonomisini inşaat sektörü üzerine kuran yerlerde, daha fazla inşaat ekonomik büyüme için iyidir ve bundan da mimarın ne şikayeti olabilir? Büyük projeler yapılacaksa iyi mimarlar tarafından yapılmaları daha iyi değil midir? Bunlar hep çelişkili sorular. Ameliyat yaparak para kazanan hastanenin hastaya yaklaşımındaki gibi mimarın konumu da çelişkiler içeriyor. Burada genç, yeni kurulmakta olan ofislerin daha idealist olmak için manevra kabiliyeti var. Herkes için Mimarlık ya da Sokak Bizim gibi oluşumlar heyecan verici.

İstanbul’a daha önceki birçok projeniz ve KİTO ile farklı açılardan baktınız. Hala bu şehirde yaşamaktan mutlu musunuz?
Evet, galiba.

2 Mart 2015 Pazartesi

Guido Casaretto “SYNESTHESIA”

Guido Casaretto’nun “SYNESTHESIA” isimli sergisi Galeri Zilberman’ın Mısır Apartmanı’nın üçüncü katındaki mekanında 14 Mart – 2 Mayıs tarihleri arasında görülebilir. Antik Yunan’da birleşik duyu anlamına gelen bir terimden adını alan Sinestezi, bir duyunun başka bir duyuyu tetikleyerek birden fazla algı modu yaratmasına neden olan bir olgu. Çalışmalarında doğanın algılanma biçimlerini odağına alan ve bunu dijital yöntemlerle yeniden üreten Casaretto da, son dönem çalışmalarından oluşan bu yeni sergisiyle duyumsama olgusuna yoğunlaşıyor. Elektronik bilginin, farklı malzemelerin ve sanat tarihsel referansların içiçe geçtiği bu sergide, sanatçı, malzemenin fiziksel niteliği ve sanat tarihsel bağlamdaki algılanma şekilleriyle ilgili farklı duyumsamaları üst üste çakıştırıyor.

Guido Casaretto’nun bu son çalışmaları, galerinin geniş mekanında birbirleriyle kurdukları yoğun ilişkiyle kendi alternatif doğasını kurguluyor ve izleyiciyi onu keşfetmeye çağırıyor. Fiziksel yakınlaşmanın başlattığı etkileşim, sanatçının çalışmalarında kullandığı beton, deri, toprak ve epoksi malzeme ile çok boyutlu duyumsallığın derinliklerine iniyor. Klasik resmin önemli konularından narin bir geyik, konstrüktif demirlerle kaskatı bir betona dönüşürken; bir başka hayvanın derisi bir resim yüzeyine dönüşüp yine bir klasik boyama olan Chiaroscuro(*) stilinde güçlü bir erkek figürüne tual oluyor. Casaretto, sanat eyleminin köklerindeki biçim ve içerik konusunun derinlerine inerek özne ve nesne ilişkisini bugünün referanslarıyla yeniden yorumluyor. Üç boyutlu modellemenin günümüzde geldiği nokta da, “David” şablonuyla sergiye dahil oluyor. Bu şablondan hareketle modellenen büstler, sanatçı tarafından elle boyanarak 3 boyutlu desenlerle kendine has yeni bir gerçekliğe kavuşuyor. Sanatçı, kendi fiziksel boyama eylemiyle adeta bir makine titizliğinde oluşturduğu resimle bir ara katman yaratarak izleyici ile nesne arasındaki ilişkinin doğasını belirliyor.

Önceki dönem çalışmalarında dijital ortamda geliştirdiği gerçekçi doğa tezahürleri, bu çalışma serisiyle makine üretimine sanatçı müdahalesiyle tersine dönerek el yapımının biricikliğiyle onun fiziksel niteliğini tanımlıyor ve izleyicileri bu duyumsallığı deneyime davet ediyor.

(*) Chiaroscuro: İtalyanca chiaro (açık) ve scuro (koyu) kelimelerinden oluşan, görsel sanatlarda güçlü üç boyutlu etki yaratmak üzere açık ve koyu tonlarla oluşturulan boyama tekniğine verilen ad.

Guido Casaretto (1981)
Guido Casaretto İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. İki kişisel sergi açtığı Sanatorium Art’ın aynı zamanda kurucularındandır. Çalışmaları 2011 Venedik Bienali dahil pek çok karma sergide yer almıştır. Galeri Zilberman’la yaptığı ikinci solo sergisi olan Casaretto’nun pek çok özel koleksiyonda çalışması bulunmaktadır.

Galeri Zilberman
İstiklal Cad. Mısır Apt. No:163 K.3 D.10, 34433 Beyoğlu / İstanbul, Turkey
t: +90 212 251 1214 f: +90 212 251 4488 • www.galerizilberman.com



26 Şubat 2015 Perşembe

BİZZAT BÜLBÜLLER İLE DOĞAÇLAMA: DAVID ROTHENBERG VE KORHAN EREL’DEN “BERLİN BÜLBÜL” ALBÜMÜ

David Rothenberg ve Korhan Erel’in 2014 yılında Berlin’de başlayan işbirlikleri sonucunda kaydettikleri ‘Berlin Bülbül’ albümü Nisan 2015’te yayınlanıyor. Albümün lansman konserlerinin ilki 3 Nisan 2015’te Borusan Müzik Evi’nde gerçekleşiyor. Albümün ikinci lansmanı ise, 10 Mayıs 2015’te Berlin’deki özel bir koleksiyon müzesi olan Sammlung Hoffmann’da gerçekleşecek.
Müzisyen, besteci, yazar, doğabilimci-felsefeci David Rothenberg, bir yıllık izin süresini geçirdiği Berlin’de, bilgisayar müzisyeni, özgür doğaçlamacı ve besteci Korhan Erel ile onun bir konserinde tanışır. Bu tanışıklık 2014 yılı içinde arkadaşlık ve iş birliğine dönüşür. En önemli çalışma ve araştırma alanlarından birisi hayvanlar ve müzik olan, bu konuda yazılmış çeşitli kitapları bulunan David Rothenberg, Berlin’de kaldığı sürede, Berlin’in Avrupa’nın en önemli bülbül araştırma alanlarından birisi olmasına odaklanmış. Aklındaki fikri Korhan’a açar ve onu Berlin’deki Treptower Park’ta gece yarısı bizzat bülbüller ile doğaçlamaya davet eder. 9 Mayıs 2014 gecesi gerçekleşen konserin ve sonrasında kaydedilen özgür doğaçlama kayıtlarından oluşan ‘Berlin Bülbül’, Gruenrekorder müzik şirketi tarafından yayınlanıyor.

‘Berlin Bülbül’ Albüm Lansman konseri:
Yer: Borusan Müzik Evi
Tarih: 3 Nisan 2015
Saat: 20:30

David Rothenberg
David Rothenberg
David Rothenberg uzun yıllardır insanlık ve doğa arasındaki ilişki üzerine yazılar yazmakta ve konserler vermekte. Kuşlarla beraber müzik çalmak üzerine “Why Birds Sing (Kuşlar Neden Öter?)” adlı kitabı ABD’nin yanı sıra İngiltere, İspanya, Tayvan, Çin, Güney Kore ve Almanya’da da yayınlanmış ve ayrıca BBC tarafından uzun bir belgesel olarak da çekilmiş. Bunu takip eden, balinalarla müzik çalmak üzerine olan kitabı “Thousand Mile Song (Bin Mil Müziği)” Fransız televizyonu tarafından film haline getirilmiştir.
Rothenberg’in besteci ve caz klarnetçisi olarak kendi adı altında yayınlanmış 11 albümü vardır. Bunların arasında dünyanın en önemli caz ve yeni müzik plak şirketlerinden olan ECM üzerinden piyanist Marilyn Crispell ile yayınladığı “One Dark Night I Left My Silent House”, Le Monde tarafından “küçük bir mucize” olarak tanımlanmış, İsveç Svenske Dagbladet gazetesi tarafından da en yüksek not olan altı yıldız ile derecelendirilmiştir. Yayınlanan son albümü “Cicada Dream Band’, elektronik müziğin anneannesi olarak tanımlanan efsane Pauline Oliveros ve Timothy Hill ile beraber kaydedilmiştir.
David Rothenberg New Jersey Institute of Technology’de müzik ve felsefe profesörü ve tüm yaratıcı projeleri de 1992 yılından bu yana bu üniversite tarafından desteklenmekte. David’in balinalar ile yaptığı çalışmalar üzerine The Wire, Living on Earth dergilerinde ve New York Times gazetesinde yazılar yayınlanmıştır.
Böcekler ve müzik üzerine olan en son kitabı “Bug Music”, 2013 Nisan ayında St. Martins Press tarafından beraberinde bir CD ile yayınlanmıştır. Bu kitap New Yorker, Wall St Journal, New York Times, PBS News Hour ve Radiolab tarafından tanıtılmıştır. Daha önceki kitapları arasında “Sudden Music”, “Blue Cliff Record”, “Hand’s End” ve “Always the Mountains” yer almaktadır. Güzelliğin evrimi ve bilim ve sanatın nasıl daha iyi bir araya getirilebileceğine dair olan son kitabı “Survival of the Beautiful” 2011 yılında Bloomsbury’den yayınlanmıştır.

Korhan Erel
Korhan Erel
Berlin’de yaşayan bilgisayar müzisyeni, doğaçlamacı ve ses tasarımcısı Korhan Erel bilgisayarı diğer çalgılarla aynı sahnede çalabilen bir enstrüman olarak ele alır. Türkiye, Avrupa, Ortadoğu ve Amerika’da müzisyenler ve çeşitli disiplinlerden sanatçılarla birlikte konserler, gösteriler yapmakta, albüm kayıtları, tiyatro ve dans eserleri için müzik ve ses tasarımları, besteler yapmaktadır. Almanya, İngiltere ve Avusturya’da sergiler ve videolar için kavramsal müzikler, ses tasarımları yapmıştır. Korhan Erel Türkiye’nin ilk elektroakustik özgür doğaçlama grubu Islak Köpek’in kurucu üyesidir ve 2005 yılından beri bu grupla çok sayıda konser vermiş ve iki albüm kaydetmiştir.
Türkiye, Hollanda, Almanya, Portekiz ve Yunanistan’da CD olarak yayınlanmış altı albümü, elektronik formatta yayınlanmış yedi albümü bulunmaktadır. Korhan Erel, aynı zamanda bilgisayar müzik teknolojisi üzerine araştırmalar ve atölye çalışmaları düzenlemektedir. Bu alanda Hollanda’daki STEIM’da ve İsveç Ulusal Elektroakustik Müzik Stüdyolarında misafir sanatçı olarak çalışmalar yapmıştır.

Avusturalyalı video sanatçısı Fabian Astore ile ortak çalışması “The Threshold”, 2012 yılında Avusturalya’da The Blake Prize’ı kazanmıştır. Diğer görsel sanatçılar ile iş birlikleri arasında Londra’da yaşayan sanatçı Joan Edlis; 13. İstanbul Bienali’nin sanatçılarından Maxime Hourani’nin işi için ürettiği sound art projesi yer almaktadır. 2013 yılında Ark Kültür’deki “Samimiyetle Hacklendim” sergisine ve Ocak - Şubat 2015’te İstanbul’da Blok Art Space’te düzenlenen “Dalgalar” adlı yeni medya sergisine katılmıştır.

19 Şubat 2015 Perşembe

MAİDE BULAK, ‘KENT VE SESSİZLİK’ SERGİSİNDE, RESMİN KENDİ ÇIĞLIĞINI SESSİZCE DUYURUYOR…

Maide Bulak
Maide Bulak, Galeri Ark’ta 21 Şubat - 14 Mart 2015 tarihleri arasında izlenebilecek “Kent ve Sessizlik” isimli kişisel sergisinde; uzun yılların birikimini, resim sanatının sessiz ama çok söyleyen tavrıyla birleştirip kendine özgü sade ve net tavrıyla ortaya koyuyor. Onun başlangıçta İstanbul’dan yola çıkıp kent haritalarının plastik anlatımına evrilen çalışmaları bu kez çıkış noktasını flulaştırarak sessiz, dingin bir anlatıma dönüşüyor. Keskin konturlar, parlak renklerle birleşip dinamizmden zarifçe sade bir anlatıma geçiyor.
Maide Bulak uzun zaman önce kentle başlayan yolculuğuna bu kez soyutun diliyle suskun bir karşılık veriyor. Kalabalıkların, sonsuz uyaranların ortasında tam da özlediğimiz gibi…

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ü.K. Merhaba Maide Hanım, Galeri Ark’ta yer alan beşinci kişisel serginizde ‘Kent ve Sessizlik’ temasıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyorsunuz. Sanat kariyerinizin ilk dönemlerinde çalışmalarınızın konusunu İstanbul ve kent haritaları oluşturuyordu. Şimdi ‘kent ve sessizlik’ kavramı nasıl yansıyor eserlerinize?

Maide Bulak, “İsimsiz”, 2011,
karışık teknik, 71x52 cm
M.B. Kent kavramı, yüz yüze iletişimin olduğu, dinamik birçok mekanı ve zamanı içeren bir yapıdır. Bu açıdan ilişkisel yaklaşımda kent, heterojen bir yapıdadır. Tarihsel süreçlerde; feodal toplumdan sanayi toplumuna geçişte ‘kent’ tanımlanmaya çalışılan bir nesne olmuştur. Kent kavramı günümüzde bir ‘kolaj’ olarak görülmesi kentte farklı kültürlerin olduğunu ortaya koyar. Mitolojik katmanlarıyla iç içe olan bu olgular ile birlikte plastik bir anlatım da yansıyor işlerime.
Fonda siyahın, grinin onlarca tonunu kullanarak renklerle ilişkiye geçecek şekilde dokular yaratıyorum. Lekeler fonda serbest ve organik bir biçimde var olurken, soğuk-sıcak renk karşıtlığıyla bir araya geldiğinde, lekeler dokuyla kaynaşmak yerine benim de resmimde birer kolaja dönüşüyorlar.
Düzensiz lekeleri algının belli bir merkezinde odaklamanın yerine, bütüne yayıyorum.

Ü.K. Aslında İstanbul giderek daha gürültülü, hareketli bir kent hale gelirken, sizin eserlerinizde ‘dinginlik ve sessizlik’ hissediliyor. Bu yaklaşımınızı şehrin bu haline bir tepki mi yoksa sizin sanatınızın doğal olarak evrildiği nokta olarak mı değerlendirmeliyiz?

M.B. İkisini de birbirinden ayırmıyorum. Kent yaşantısı büyük bir karışıklık. Bu karışıklıktan korunabilmek ve koruyabilmek için üzerine soyut kavramları çalışmamız gerekir. Akıl yürütme, sağduyu, saygı vb. Bu karışıklığın yozlaşmayı yarattığını görüyoruz ve tanık oluyoruz. Toplumun genelinde bu olumsuz ve umutsuz bir hal yaratıyor.
Bu karışık panaromaya baktığımda kenti bazen siyah-beyaz, bazen renkli, yalın-karmaşık, somut-soyut haliyle hissediyorum. Kentin bedeni ve duyguları olduğunu düşünüyorum. Ama ruhsal açıdan değişken ve agresif bir durumdayız bu ara. O zaman beden de sağlıklı olamaz. Kentimizin tahammül düzeyini artırmamız gerekiyor. Kendini hatırlamak, sessiz bir içsel dur ile yapılabilir.

Ü.K. Bu yozlaşma süreci içinde sanatçıyı hangi durumda buluyoruz?

Maide Bulak, “İsimsiz”, 2014,
karışık teknik, 51x38 cm
M.B. Devletin sanatla ilgili bir politikası olmaması nedeniyle var olma sorunu vardır. Devlet bizim var olduğumuzu görmüyorsa var olamazsınız. Söylenenleri kimse dinlemiyorsa, söylediklerinizin de bir anlamı yoktur. Var olma savaşı burada tamimiyle kişiseldir. Devlet kendi doğasına ve amaçlarına uygun davranırsa, sanatta da yaşanılan yozlaşma süreci bitecektir.

Ü.K. Temanız sessizlik olmasına rağmen bu serinizdeki çalışmalarınızda kontürlerin daha bir keskinleştiğini, renklerin daha canlı ve parlak olduğunu görüyoruz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

M.B. Toplumumuzda belirsizlik seviyesi her birimizi ‘öfkeli’ insan durumuna yaklaştırdı. Artık her yerde şiddeti tanımlıyoruz, tanık oluyoruz ve seyrediyoruz. Bilinçaltına atılan bu tohumlarda akıl yürütme becerisi devre dışı kaldığında hep bir yenisi ekleniyor. Bu durumdan herkes huzursuz.
Var oluşumuzun temeli olarak, bildiğimiz kuralları yıkan olayların oluşmasında da en büyük öfkeyi duyarız. Sessizlik, karşıtların birliği felsefesinden çıkışlı olarak çığlığa dönüştü. Resmin de kendi çığlığını, sessizce size duyurmak istedim.
Keskin kontürleri parlak renklerle birleştirip kendi dinazmini oluşturdum. Soyutun diliyle bir karşılık verdim. Soyutlama yaparken, heyecan duyduğum renklerle içselleştirme sonucu dönüştürücü ve aydınlatıcı etkisini yansıttım. Umarım, toplum en yakın zamanda kendini hatırlar. Buna çok ihtiyacımız var.

Ü.K. Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldunuz ve yüksek lisansınızı da aynı üniversitede tamamladınız. O günden bu yana aktif sanat yaşamınıza devam ediyorsunuz. Bugüne kadar ki sanat yaşamınıza baktığınızda sanatsal gelişiminizi nasıl tanımlarsınız?

Maide Bulak, “İsimsiz”, 2014,
karışık teknik, 46,5x38 cm
M.B. Sanatçı henüz var olmayan şeyi yaparken görsel keşifte olduğunu düşünür. Bunu yaparken kendi yapıtının da ön izleyicisidir. Yapıtın öncesinde biçimlenmeden önce malzemenin dilini, kendi olgusuyla, hayalleriyle, kendi esiniyle, yasalarıyla örtüşen bir eser ortaya koyar. İçinden gelen esine göre karar verir. Bu bir salınım halidir. Ama son durum değildir. İlişki yeniden başlar nesneyle. Yaşadığı zamansızlığı, bırakmış olduğu kendi doğasını karşısına alır ve seyreder. İzleyici olma hali, devam eder. Ta ki yeni bir işe başlayıncaya kadar...
Bu sonu olmayan bir düş gücü ve yapma gücüdür. Bu döngünün içinde olmak gelişimin zaten kendisi.

Ü.K. Uzun süredir Galeri Ark’taki serginiz için hazırlanıyorsunuz. Önümüzdeki yıllar için üzerinde çalıştığınız projeler var mı? Ya da resim sanatıyla ilgili gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı?

M.B. Yarım kalmış bir projem var. Amacım ilk önce projemi tamamlamak. Farklı disiplinleri de bir araya getirmeyi hedefliyorum. Mitolojik esinden gelişen projemde güç, iktidar vb. olgular etrafında bu kavramları görsel dile geçirmeyi işliyorum.
Herkesin hayalleriyle ilintili bir durum bu.
Hayallerinin olabilmesi için süregelen bu karışıklıkların bitmiş olmasını temenni ediyorum. Özgürce, kavganın olmadığı, yaşam standartlarının düzeldiği... Şartlar da bu şekilde düzelmeye başladığında doğru bir akış olacaktır. Böylece her hayalin gerçekleşmesine bir adım daha yaklaşırız.

Maide Bulak, “İsimsiz”, 2014, karışık teknik, 46,5x38 cm
MAİDE BULAK ÖZGEÇMİŞ
1973 İstanbul doğumlu
1992-1996 Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü
1996-2000 Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Resim Bölümü Yüksek Lisansı

Kişisel Sergiler
2015 “Kent ve Sanat”, Galeri Ark, İstanbul
2011 “Lejant”, OlcayArt Galeri, İstanbul
2010 “İO”, Çağla Cabaoğlu Art Galeri, İstanbul
1999 “Adak”, Falez Sanat Galerisi, Antalya
1998 “Tül ve Tülbentler”, İsviçre Sigorta Sanat Galerisi, İstanbul

Ödüller
2005 “Yılın Genç Ressamı 2005” Yarışma Finalisti, Tevfik İhtiyar Sanat Galerisi, İstanbul
1998 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yarışması “Deniz” 1.lik ödülü, İstanbul

Karma Sergiler
2010 “Genç Ustalar-Usta Gençler” Tevfik İhtiyar Sanat Galerisi Beşiktaş Çağdaş, İstanbul
2007 Marmara Atatürk Eğitim Fakültesi Sanat Sempozyumu, İstanbul
2006 16. İstanbul Sanat Fuarı, Genç Karma, Tevfik İhtiyar Sanat Galerisi, İstanbul
2006 Terakki Vakfı Sanat Galerisi “35 Yaş Altı” Karma Sergisi, İstanbul
2006 Yılın Genç Ressamı Yarışma Sergisi2005, Tevfik İhtiyar Sanat Galerisi, İstanbul
2004 D. K. Komutanlığı “Deniz” konulu Resim Yarışma Sergisi, İstanbul
2004 Toyan Sanat Galerisi, “Kaynak” Ankara
2003 1. Resim Sempozyumu “Kaynak” Aspat-Bodrum
1998 Genç Etkinlik 4, Tüyap, İstanbul
1997 Genç Etkinlik 3, “Kaos” Tüyap, İstanbul
1997 Galeri Baraz Karma Sergisi, Koç Üniversitesi, İstanbul
1997 Bahçelievler Kültür Merkezi, Karma Sergi, İstanbul
1997 “Avuçiçi Resimleri” Mazhar Fuat Zorlu Galerisi, İzmir
1997 6. İstanbul Sanat Fuarı “Avuçiçi Resimleri”, Falez Sanat Galerisi, İstanbul
1997 Vizon Show, Galeri Baraz, Lütfi Kırdar, İstanbul
1996 Galeri Baraz Karma Sergisi, Avusturya Konsolosluğu, İstanbul
1996 Vizon Show, Galeri Baraz Karma Sergisi, Lütfi Kırdar, İstanbul
1996 Genç Etkinlik 2, “Yurt-Yersiz Yurtsuzlaşma” Tüyap, İstanbul
1996 Habitat 2, Çağdaş Sanat Sergisi “Öteki” Antrepo, İstanbul
1996 Habitat 2, Galeri Baraz Karma Sergisi, İstanbul
1996 Falez Sanat Galerisi, Antalya
1996 Prof. Hüsamettin Koçan 4. Atölye Sergisi Aya İrini, İstanbul
1996 Habitat 2, Resim ve Heykel Müzesi 2. Kağıt İşleri Sergisi, İstanbul
1994 Ayşe-Ercüment Kalmık Vakfı Sergisi, İstanbul

GALERİ ARK Sanatın Anadolu Yakası’ndaki Kalbi Olmaya Aday
Cemil Topuzlu Caddesi yeni bir sanat galerisine daha kavuştu.
İstanbul’daki kültür sanat aktiviteleri son dönemde Kadıköy yakasında yaygınlaşmaya devam ediyor. Cemil Topuzlu Caddesi’nde art arda açılan galeriler arasına Galeri ARK da katıldı.
Birbirlerine yürüyüş mesafesinde birçok galeriye ev sahipliği yapmaya başlayan Cemil Topuzlu, sanatseverlerin yeni buluşma noktası olma yolunda.
22 Mart 2014’te kapılarını sanatseverlere açan Galeri ARK, İç Mimar Deniz Berkol ile yirmi yıldır Ares Sanatı yöneten Duygu Uğur’un ortak projesi. Geçtiğimiz sezon “1” konseptli karma sergide, sanat çevrelerinin zihninde yer etmiş sanatçılardan Selim Altan, Habip Aydoğdu, Şinasi Bozatlı, Tuba Önder Demircioğlu, Gülten İmamoğlu, Ali Kotan, Tülin Onat, Olgu Sümengen ve Selahattin Yıldırım’ı bir araya getiren Galeri ARK, büyük yüzeylerin ressamı olarak bilinen Harun Antakyalı’nın “Apartopar” isimli kişisel sergisine de ev sahipliği yaptı.
Galeri ARK çağdaş sanatın heyecan verici, dikkat çekici yaratımlarına özgür bir mekan sunmayı hedefliyor. Özgün işlerin ulaşılabilir adresi ve farklı projelerin sanatseverlerle buluşma noktası olma yolunda ilerleyen Galeri ARK, yeni sezona birbirinden heyecanlı projelerle başladı. Okan Dedeoğlu, Kadir Akyol ve Zeynep Erdinç gibi sanatçıların kişisel sergileri ile sezonu açan Galeri ARK, 21 Şubat- Maide Bulak’ın “Kent ve Sessizlik” başlıklı kişisel sergisini sanatseverlerle buluşturacak.

GALERİ ARK
Cemil Topuzlu Caddesi Kaya Apt. No:49 Göztepe-İstanbul
Tel: (0216) 369 49 00
www.galeriark.com
info@galeriark.com


10 Şubat 2015 Salı

VENEDİK BİENALİ 56. ULUSLARARASI SANAT SERGİSİ TÜRKİYE PAVYONU’NDA SARKİS’İN “RESPIRO” PROJESİ YER ALACAK

Sarkis, Rainbow, 2014, Installation shot,
National Museum of Contemporary Art, Bucharest, 2014,
Photo: Daniel Mihail Constantinescu,
Courtesy of the artist and
Galerie Nathalie Obadia, Paris/Bruxelles
Please scroll down for the English version

Venedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu’nda, günümüzün önemli kavramsal sanatçılarından Sarkis’in eserleri yer alacak. Respiro başlıklı yerleştirme, 9 Mayıs-22 Kasım 2015 tarihleri arasında Venedik Bienali’nde izlenebilecek. Defne Ayas küratörlüğünde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) koordinasyonunda gerçekleştirilecek Türkiye Pavyonu sergisi, bienalin ana mekânlarından Arsenale’deki Sale d’Armi binasında yer alacak.
Venedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu’nun ana hatları, 10 Şubat Salı günü sanatçı Sarkis ve küratör Defne Ayas’ın katılımıyla Salon İKSV’de gerçekleştirilen basın toplantısında açıklandı. İKSV Genel Müdürü Görgün Taner ve Türkiye Pavyonu sponsoru Fiat adına Tofaş Kurumsal İletişim Direktörü Arzu Çolakoğlu da konuşmacılar arasındaydı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan İKSV Genel Müdürü Görgün Taner; “Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi, Türkiyeli sanatçıların dünya izleyicisiyle buluştuğu, dolayısıyla ülkemizin uluslararası arenada görünür kılındığı önemli platformlardan biri. Bu yıl Türkiye Pavyonu’nda, Türkiye’nin sanat tarihinde önemli bir yeri olan ve dünya çapında da günümüzün önde gelen sanatçıları arasında sayılan Sarkis’in yeni bir projesi yer alıyor. Sarkis, yarım yüzyılı aşkın bir süredir birçok farklı sanat formunda eserler üretti. Yapıtları günümüzün en önemli sanat merkezlerinde, müzelerinde sergilendi. Şimdi, Türkiye Pavyonu’nda Defne Ayas’ın küratörlüğünde onu ağırlamaktan ve Respiro projesini tüm sanat dünyasıyla paylaşmaktan gurur duyuyor ve kendisine bu heyecan verici proje için teşekkür ediyoruz,” dedi.
Sarkis, one of the 36 vitraille panes,
stained glass, metal, led, 2012.
Photo ©André Morin. Courtesy of the artist
and Galerie Nathalie Obadia, Paris/Bruxelles
Fiat adına konuşma yapan Tofaş Kurumsal İletişim Direktörü Arzu Çolakoğlu, “Ülke ekonomisinin yanı sıra, değer katma farkındalığıyla, spordan kültür sanata, pek çok farklı alana destek vermekten büyük memnuniyet duyuyoruz. Koç Topluluğu'nun güncel sanata olan katkı ve desteğinin bir yansımasını da ne mutlu ki Venedik ‎Bienali'nde görüyoruz. Özellikle yüzbinlerce sanatseverin ziyaret ettiği Venedik Bienali’nde yer alan her bir ülke pavyonu, hayal gücümüzü zorlayarak bizleri her yıl farklı bir boyuta taşıyor. Biz de sponsor olarak bu olağanüstü etkiyi, gerek ülkemiz, gerek markamız Fiat için önemli bir gurur kaynağı olarak görüyoruz. Bugüne kadar birçok başarılı çalışmaya imza atmış, eserleri dünyanın önde gelen sanat merkezlerinde, milyonlarca sanat tutkunuyla buluşmuş, sanatçımız Sarkis’in, Defne Ayas küratörlüğünde sergileyeceği çalışmalarının Venedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu’nda ses getireceği ve ülkemizi onurlandıracağı inancındayız. Bu vesileyle İKSV’ye ve değerli sanatçımız Sarkis’e Tofaş Ailesi adına teşekkür ediyor ve şimdiden başarılar diliyoruz,” dedi. Uluslararası arenada günümüzün önde gelen sanatçıları arasında sayılan Sarkis, yarım yüzyılı aşkın süredir devam ettiği sanat üretiminde farklı din, felsefe ve sanat tarihlerini hafıza ve mekânla ilişkilendirmesiyle tanınıyor.
Sarkis, toplantıda, projeyle ilgili olarak: “Zamanların başlangıcına, ilk gökkuşağına, diğer bir deyişle ışığın ilk kırılma anına gideceğiz. Tarih içindeki belirli anlara sabitlenmek yerine bugünün ve uzak geçmişin güncelliğine aynı anda sahip çıkacağız. Durağanlığa karşı dönüşmeye, dönüştürmeye, nefes almaya, hissettirmeye devam edeceğiz,” dedi.
Sarkis, one of the 36 vitraille panes,
stained glass, metal, led, 2012.
Photo ©André Morin. Courtesy of the artist and
Galerie Nathalie Obadia, Paris/Bruxelles
İtalyanca’da nefes anlamına gelen “Respiro” başlıklı projesinde Türkiye Pavyonu’nu bir tiyatro sahnesi gibi düzenleyecek olan Sarkis, obje ve görselleri, düşünce ve kodlar ile bir araya getirecek ve eserlerinin özünü oluşturan sonsuz diyalog ve dönüşüm fikirlerini incelemeye devam edecek. Aynalar, vitray panolar ve mekâna özgü üretilmiş neon ışıklandırmalardan oluşacak yerleştirme, sanatçının ürettiği gökkuşağının yedi renginin çiziminden esinlenen Jacopo Baboni-Schilingi'ye ait bir besteyle tamamlanacak.
Basın toplantısında Defne Ayas ise şunları söyledi: “Sarkis, sanat ile evrene dair duruşunu ustaca bir araya getirebilen ender sanatçılardan. Günümüzdeki derin belirsizlikler karşısında, Sarkis'in bu başyapıtı, insanlık tarihini yeniden değerlendirmek için taptaze bir önerme. Respiro ile sanatın potansiyeli yeniden ivme alacak, sergi bizlere yeniden bir alan açacak. Mimari kurgu, vitraylarda şifrelenmiş sinyaller, saklanmış çerçeveler sayesinde belki biraz canımız acıyacak fakat ışıkla da buluşup iyileşme şansımız olacak. Sarkis'in zengin birikimi, sanatının dönüştürücü gücü, zamansızlığı ve zamanındalığı bize umut veren… Kendisine İKSV'nin davetini kabul ettiği ve beni davet ettiği için müteşekkirim.”
Sarkis, one of the 36 vitraille panes,
stained glass, metal, led, 2012.
 Photo ©André Morin. Courtesy of the artist and
Galerie Nathalie Obadia, Paris/Bruxelles
Respiro sergisi ile Sarkis'in yerleştirmesine dair denemeler ve görsel okumaların yer alacağı bir kitap da yayımlanacak. Defne Ayas’ın editörlüğünü yapacağı yayının yazarları arasında Ruben Arevshatyan, Uwe Fleckner, David Kazanjian, Wendy Meryem Kural Shaw, W. J. T. Mitchell, Aaron Schuster ve Jalal Toufic yer alıyor. Tasarımını APFEL’in (A Practice for Every Day Life) yapacağı kitap, Venedik Bienali’nin açılışı sırasında yayımlanacak ve seçkin kitapçılarda da satışa sunulacak.
Sarkis’in 7 Mayıs tarihinde eş zamanlı olarak İstanbul ve Cenevre'de iki yerleştirmesi daha olacak. Böylelikle, Türkiye Pavyonu’nda yer alacak eserler ile bu yerleştirmeler arasında devam eden bir diyalog da yaratılacak.
Okwui Enwezor'un küratörlüğündeki Venedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi, 9 Mayıs-22 Kasım 2015 tarihleri arasında izleyicilere açık olacak. 
Türkiye Pavyonu’ndaki sergi, İKSV koordinasyonunda, Fiat’ın sponsorluğunda, TC Dışişleri Bakanlığı ile TC Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde, Mehveş-Dalınç Arıburnu ve SAHA Derneği’nin prodüksiyon desteğiyle gerçekleştiriliyor.  Venedik Bienali Türkiye Pavyonu, İKSV’nin girişimi ve 21 destekçinin katkılarıyla 20 yıllığına kiralanan sabit bir mekânda yer alıyor.

Defne Ayas and Sarkis. Photo by Ali Güler
SARKİS
Eğitimini İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’nde tamamlayan Sarkis, ilk sergisini 1960 yılında İstanbul Sanat Galerisi’nde açtı. Kariyeri boyunca farklı mecralarla çalışan Sarkis, 1960’ların sonundan beri yerleştirme sanatının bir ikonu haline gelmiştir. Sanatçının eserleri aralarında Centre Georges Pompidou (Paris), Guggenheim Museum (New York), Musée d’Art Moderne de la Ville de Paris (Paris), Kunst-und-Austellungshalle (Bonn), Louvre Müzesi (Paris), Bode Museum (Berlin) ve Kunsthalle Düsseldorf’un bulunduğu birçok sanat merkezi, müze ve galeride sergilendi. When Attitudes Become Form (Kunsthalle Bern, 1969), DOCUMENTA VI, DOCUMENTA VII (Kassel, 1977, 1982) ile Sidney, Şangay, Sao Paulo, Moskova ve İstanbul Bienalleri Sarkis’in katıldığı önemli sergiler arasında yer almaktadır. Sarkis’in son dönem kişisel sergileri arasında Galeri Manâ (İstanbul, 2013), Arter (İstanbul, 2013), Museum Boijmans van Beuningen (Roterdam, 2012), Galerie Nathalie Obadia (Paris, 2011 ve 2014), MAMCO-Cenevre Çağdaş Sanat Müzesi (Cenevre, 2011), Centre Pompidou Çağdaş Sanat Merkezi (Paris, 2010) ve İstanbul Modern (2009) sayılabilir.

DEFNE AYAS
Defne Ayas, 2012 yılından bu yana Hollanda’daki Witte de With Center for Contemporary Art’ın direktörlüğünü sürdürüyor. İnisiyatifinde gerçekleştirilen projeler arasında Dai Hanzhi: 5000 Artists (Pekin'deki UCCA ila birlikte, 2014); Moderation(s) (Hong Kong'daki Spring ile, 2012-2014); Tulkus 1880 to 2018 by Paola Pivi (Castello di Rivoli ve Arthub Asia ile, 2013-2018) yer almaktadır. Arthub Asia Kültür Vakfı’nın kurucu eş direktörü olan Ayas, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası olan insanlar, yerler ve kültürlerin kalıntılarının korunmasına adanmış sanatsal bir platform olan Blind Dates Projesi eş kuruculuğunu üstlenmiştir. 2005’ten bu yana New York'taki Performa performans bienalinin küratörlüğünü de yürüten Ayas, Eylül 2012’de gerçekleşen 11. Baltık Uluslararası Sanat Trienali’nin eş-küratörlüğünü yaptı. Yüksek lisansını 2003’te New York Üniversitesi Interactive Telecommunications bölümünde, lisans eğitimini ise 1999’da Uluslararası İlişkiler alanında tamamlamıştır.

Ayrıntılı bilgi için:
iksv.org, turkiyepavyonu15.iksv.org

Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu’nu sosyal medyada takip etmek için:
facebook.com/istanbulkultursanatvakfi, twitter.com/iksv_istanbul

THE PAVILION OF TURKEY TO PRESENT RESPIRO BY SARKIS AT THE 56TH INTERNATIONAL ART EXHIBITION, LA BIENNALE DI VENEZIA
Respiro, an installation by the influential conceptual artist Sarkis, will be presented in the Pavilion of Turkey at the 56th International Art Exhibition, la Biennale di Venezia. The installation will be on exhibit at the biennale to be held from 9 May through 22 November 2015. Organised by the Istanbul Foundation for Culture and Arts (İKSV), the Pavilion of Turkey is curated by Defne Ayas and is located at Sale d’Armi, Arsenale, in the main venue of the biennale.
The artistic parameters of the Pavilion of Turkey at the 56th International Art Exhibition, la Biennale di Venezia were announced at a press meeting on Tuesday, 10 February 2015 at Salon İKSV with the participation of artist Sarkis and curator Defne Ayas. İKSV General Director Görgün Taner and Corporate Communication Director of Tofaş Arzu Çolakoğlu on behalf of Fiat also participated in the meeting.
In his opening speech, İKSV General Director Görgün Taner stated “The International Art Exhibition of la Biennale di Venezia is a very important platform that brings artists from Turkey together with international audiences. This year, the Pavilion of Turkey presents a new project by internationally renowned conceptual artist Sarkis. Sarkis has been working in different mediums for over half a century and his works have been exhibited in the prominent art centres, exhibitions and museums all around the world. We are grateful and proud to be able to share his exciting project Respiro with the art world at the Pavilion of Turkey, which will be curated by Defne Ayas.”
The Corporate Communications Director of Tofaş Arzu Çolakoğlu delivered a speech on behalf of Fiat: “In addition to national economy, with the awareness of adding value, we are pleased to support various fields like sports or culture and arts, we are also glad to see Koç Group’s contribution and support to contemporary arts at la Biennale di Venezia. Hundreds of thousands of people visit la Biennale di Venezia, and every national pavilion, every artist and every artistic work take us to new dimensions, pushing the limits of our imagination. As the sponsor of the Pavilion of Turkey, this extraordinary effect is a source of pride for our country, for our brand Fiat and surely for our corporation, Tofaş. We believe that, under the curatorship of Defne Ayas, the works of Turkey’s esteemed contemporary artist Sarkis—whose successful works have met millions of art lovers around the world—will honour our country, by creating a tremendous impact at the Pavilion of Turkey at the 56th International Art Exhibition, la Biennale di Venezia. As the Tofaş Family, we hereby thank İKSV and our invaluable artist Sarkis.”
A prominent figure of the global art world with a career spanning more than five decades, Sarkis has been renowned for his oeuvre that embraces culturally diverse genealogies of art and history, and their innate relationship to memory and space.
“In Respiro, I will be reaching out beyond geopolitics, to a more expansive context of a million plus years, going back to the creation of the universe and the beginning of time, back to the first-ever rainbow—the very first magical breaking point of light,” explained Sarkis during the press meeting, where he also detailed the exhibition plans using a whiteboard and markers. “Instead of binding ourselves to specific instances within the histories of politics, religion, philosophy, and the arts, we will be embracing contemporaneity of both the present and the distant past in our continued attempt to defy stagnation.”
Through the arrangements of objects, images, thoughts, and codes that are released from both personal and collective memories, Sarkis will use the site of the pavilion as a theatrical stage for the cast of his works to investigate the ideas of infinite dialogue and transformation that lie at the core of his practice. The exhibition titled Respiro, meaning breath in Italian, will present an installation of mirrors, stained-glass panes, and site-specific neon works, and will be complemented by a composition by Jacopo Baboni-Schilingi (b. 1971, Milan), based on the artist’s drawing of the rainbow’s seven colors as a system of partitions.
“Few artists have combined artistic ingenuity with such a subtle critique of history as deftly as Sarkis,” commented Defne Ayas. “This undertaking opens up a space in which the potential of art will be reanimated. Against the current landscape of deep uncertainties, it is our intention to unfurl a proposition that reveals Sarkis’s profound concern for humanity. With and through his intense and perfectionist oeuvre—especially with his magnum opus in the making—and thanks to his rich arsenal of visual, architectural, and musical apparatus, we will be able to tune into hidden signals and frames encrypted in mediated images and visions; dig deeper into our contemporary lived experience; most likely hurt but also hopefully heal. The focus is the transformative power of art, as well as the timelessness and the timeliness of his oeuvre. I am grateful to him for not only accepting İKSV’s invitation this year but also inviting me to take on the project’s dramaturgy.”
A new publication will accompany Sarkis’s Respiro. Conceived as a cross-referencing of Sarkis’s installation through key essays and short image readings, the book will include contributions by Ruben Arevshatyan, Uwe Fleckner, David Kazanjian, Wendy Meryem Kural Shaw, W. J. T. Mitchell, Aaron Schuster, and Jalal Toufic, amongst others. The volume edited by Defne Ayas, published by İKSV and designed by A Practice for Every Day Life, London will be available at the launch of the Pavilion of Turkey at the biennale and will be sold at select bookstores.
Two simultaneous installations by Sarkis will be opening on 7 May, one in Istanbul and one in Geneva, as to create a continuous dialogue with wider audiences.
The 56th International Art Exhibition, la Biennale di Venezia will run from 9 May through 22 November 2015, and will be curated by Okwui Enwezor.
The exhibition in the Pavilion of Turkey at la Biennale di Venezia is sponsored by Fiat, and realised under the auspices of the Ministry of Foreign Affairs and the Ministry of Culture and Tourism of the Republic of Turkey, with the production support of Mehveş-Dalınç Arıburnu and SAHA Association. The Pavilion of Turkey, a dedicated long-term venue at the Arsenale, is an initiative of İKSV, also supported by the generous contribution of twenty-one sponsors.

BIOGRAPHIES

Sarkis
A graduate of Mimar Sinan University of Fine Arts, Istanbul, Sarkis (b.1938, Istanbul) had his first exhibition at the Istanbul Art Gallery in 1960. Throughout his career, Sarkis has worked with various mediums, and has been, since the end of the 1960s, an icon of installation art in particular. His works have been exhibited worldwide in established art institutions, museums, and galleries, including the Centre Georges Pompidou (Paris); the Guggenheim Museum (New York); the Musée d’Art Moderne de la Ville de Paris; the Kunst-und-Ausstellungshalle (Bonn); the Louvre (Paris); the Bode Museum (Berlin); and Kunsthalle Düsseldorf. Sarkis was also part of When Attitudes Become Form: Works – Concepts – Processes – Situation – Information (Kunsthalle Bern, 1969), Documenta VI and VII (Kassel, 1977 and 1982), and the biennials of Sydney, Shanghai, São Paulo, Moscow, and Istanbul. Most recently, Sarkis has had solo shows at Galeri Manâ (Istanbul, 2013); ARTER (Istanbul, 2013); the Museum Boijmans Van Beuningen (Rotterdam, 2012); Galerie Nathalie Obadia (Paris, 2011 and 2014); MAMCO, Museum of Contemporary Art (Geneva, 2011); Centre Pompidou (Paris, 2010); and Istanbul Modern (2009). He has been living and working in Paris since 1964.

Defne Ayas
Defne Ayas is the Director and Curator at Witte de With Center for Contemporary Art in Rotterdam. During her directorship, Witte de With commissioned Dai Hanzhi: 5000 Artists (with UCCA, Beijing, 2014); Moderation(s) (with Spring, Hong Kong, 2012-2014); The Humans by Alexandre Singh – and its monthly Causeries (2012–2013); Tulkus 1880 to 2018 by Paola Pivi (with Castello di Rivoli and Arthub Asia, 2013–2018) as well as the award-winning exhibition The Temptation of AA Bronson (2013). Prior to this appointment, Ayas co-founded Arthub Asia, an Asia-wide production and research initiative, (2007–present), and Blind Dates Project, an artistic platform dedicated to tackling what remains of the people, places, and cultures that were once part of the Ottoman Empire. Since 2005, she has been a curator at Performa, the biennial of performance art in New York, where she remains a curator-at-large. In September 2012, Ayas co-curated the 11th edition of the Baltic Triennial of International Art. Ayas worked as the education and new media programs coordinator at the New Museum of Contemporary Art in New York before attending the De Appel curatorial program in Amsterdam. She received her M.A. from the Interactive Telecommunications Program at New York University in 2003, and a B.A. in Foreign Affairs in 1999.

About Istanbul Foundation for Culture and Arts (İKSV)

Istanbul Foundation for Culture and Arts (İKSV) is a non-profit cultural institution that was founded in 1973. The general objectives of the Foundation are: to make Istanbul one of the world's foremost capitals of culture and the arts; to create continuous interaction between national and universal values, and traditional and contemporary values via culture and the arts, and to contribute actively to the development of cultural policies. With these objectives, İKSV organises the Istanbul Festivals of Music, Film, Theatre and Jazz, as well as the Istanbul Biennial, the Istanbul Design Biennial, autumn film week Filmekimi and other special events. The Foundation hosts cultural and artistic events at Salon located at the Nejat Eczacıbaşı Building. İKSV organises the Pavilion of Turkey at la Biennale di Venezia and coordinates an artist residency program at Cité International des Arts, France. İKSV also conducts studies and drafts reports with the aim of contributing to cultural policy development.

iksv.org, turkiyepavyonu15.iksv.org