*Mehmet Ataker Röportajı, İstanbul Express, 1951.
NİMET SANLIMAN İLE İLGİLİ ÇIKAN YAZILAR
BU BEBEKLER HİÇ BÜYÜMÜYOR
Yazar: Tûba Kabacaoğlu, Aksiyon
Onlar oyuncak bebek değil, eşi bulunmaz birer sanat eseri. Modern çağa yenik düşerek kaybolmaya yüz tutmuş bir Anadolu sanatından bahsediyoruz. Ama bu bebeklerin babası bir ihtiyar dede!.. Ağa kızı Fatma ile rençper Mehmet'in arasındaki sevgiyi birbirine bakan yorgun bir çift gözden okumak mümkündü. Belliydi ki aralarındaki muhabbet eskilerden kalmaydı lakin bugün gibi tazeydi... Bir köşede muzip muzip oturan Kavuklu Hamdi belki de meşhur kavuğunu kime bırakacağını düşünüyordu kara kara… Balıkçı Kamil ise hayallerini uçsuz bucaksız denize gömmüş, gönlünü azgın sulara kaptırmış, ayaz vurmuş yüzünün her çizgisiyle 'bir şeyler' anlatmak istiyordu... Az ilerdeki Yörük Çadırı'nda bulunan gelinlerin de kaderi ortak yazılmıştı sanki. Tüm günlerini hamur yoğurarak, ekmek pişirerek, ayran çalkalayarak geçirir, sonra da yorgunluktan oracıkta uykuya dalarlardı ansızın... Ununu eleyip eleğini asmış tonton dede ve nine de bir sedir üstünde uyuyakalmış. Tonton dedenin belli ki kitap okumaktan gözleri yorulmuş, ninenin de patik örmekten…
Bu anlattıklarımız bir tiyatro sahnesinden değil… Üstelik onlar insan değil, bebek… Kimi zaman Kavuklu Hamdi, kimi zaman da tonton nine olabilen 'kitre bebek' onlar. Yaşamayan; ama 'yaşıyormuş' hissini yaşatan geleneksel sanat eserleri… Sahi, en son bebeklerinizle oyuna, uykuya daldığınızda yaşınız kaçtı?...
ÖZÜ DE GÖRÜNTÜSÜ DE TÜRK BEBEKLER
Kitre, ülkemizin güney ve güneydoğu bölgelerinde kırlarda yetişen yabani bir dikenin özsuyu aslında. Kitrenin nasıl yapıldığına gelince; köylüler kırlardaki geven dikeninin gövdesine bıçakla çizik atıp birkaç gün bekletiyor. Bitkinin özsuyu ince ince akıp ağaç kabuğuna benzer bir görünüm alıyor. Sonra bu kabuklar tek tek toplanıyor. Anadolu insanı bunu gıda ve doğal ilaç olarak kullandığı gibi, kitre bebek yapımı ve ebru gibi el sanatları faaliyetlerinde de kullanılıyor. Çok keskin bir kokusu olan kitreyi aktarlarda bulmak mümkün.
Kitre bebeklerin özü de görüntüsü de Türk. Kitre bebeği ilk yapan da 'belgesel nitelikli' ilk bebek sanatçısı Zehra Müfit Saner. 1936 yılında Kızılay, Kızılhaç ve Güneş derneklerinin katılımıyla düzenlenen dünyanın ilk bebek yarışmasında 20 ülke arasından 'Arzuhalci' isimli bebeğiyle birincilik kazanan da yine Saner. Aynı zamanda resim sanatçısı olan Zehra Hanım, Ankaralı bir ailenin kızı. Henüz 9 yaşındayken hiç görmediği İstanbul'u hayal ederek yaptığı eserle de ödüle layık görülmüş biri aynı zamanda. İçindeki cevher keşfedilince ailesiyle İstanbul'da yaşamaya başlayan Saner, İstanbul'da atölye açan ilk Müslüman Türk kadını.
Zehra Müfit Saner İstanbul'daki atölyesinde ev ihtiyaçları, dekorasyon malzemeleri, çeyizlikler, resimler ve kitre bebekler yapıp satar, her geçen gün daha da tanınır. Kitre kullanarak bebek yapmaya başlaması da hayli ilginçtir. Rüyasında bir dede kitre kullanarak nasıl bebek yapılacağını ona anlatır. Sabah uyanır uyanmaz atölyesine giden sanatçı, rüyasında öğrendiklerini uygulamaya başlar ve günümüze kadar gelen kitre bebekler dünyaya gelmiş olur…
KİTREYLE CANLANAN KARAKTERLER
Zehra Hanım'ın yaşayan tek öğrencisi ve hayatını kitre bebeklere adayan Nimet Demirbağ Sanlıman'ı geçmişten günümüze kısa bir yolculuğa davet ettik ve kendi bebek hikâyesini konuştuk… Malatya doğumlu Nimet Hanım'ın babası Sait Bey, demiryollarında mühendistir. Türkiye'nin birçok ilinde yaşayan Sanlıman 1950'li yıllarda Robert Kolej'den mezun olur. Okulunu bitirince çeşitli el sanatları kurslarına katılır. İki yıl sonra da hocası Zehra Hanım'la ve dolayısıyla kitre bebekle tanışır. Hocasıyla ilk yıl öğrenci-öğretmen ilişkisi içindedir; haftada bir gün Cihangir'den Kantarcı'ya kursa gider. Her hafta öğrendiği yeni bilgiler onun bebeklere olan sevgisini artırır. Kurstan gelir gelmez öğrendiklerini uygulamaya koyulmasının ardında da bu hissiyat vardır. Zehra Hanım hayli yaşlı olsa da tıpkı bir genç gibi enerjik ve eğlenceli biridir. Nimet Hanım'la birkaç yıl sonra arkadaş olmalarında onun bu 'genç hali' etkilidir. Hatta hoca-talebe birlikte bebek sergileri de açarlar.
Zehra Hanım'ın yanından eksik etmediği talebesi Nimet'in ilk bireysel sergisi de 1955 yılında İstanbul Beyoğlu'nda açılır. Hocasının kendisiyle bu kadar ilgilenmesinin sebebini şöyle izah ediyor Nimet Hanım: "Hocam ilk bebeklerimi yaptıktan sonra 'Sende gelecek görüyorum. Ben öldükten sonra bu sanatı başkalarına sen öğreteceksin' dedi. Sanıyorum benimle çok ilgilenmesinin altında da bu düşünce vardı." İlk belgesel bebek sanatçısı Zehra Müfit, 1957 yılında vefat eder ve en başarılı öğrencisi Nimet'in üç sene sonra Beyoğlu'nda açacağı 'Elif Bebek Atölyesi'ni göremez.
Peki 'doğal zamk' olarak anılan kitreden nasıl oluyor da bu kadar 'canlı' bebekler yapılıyor? Kitre bebek yapmak için gerekli malzemeler; kol, bacak, el-ayak ve baş yapımında kullanılacak ince tel, pamuk, kitre ve yumuşak kâğıt. Yapılışına gelince; hangi uzuv yapılacaksa onun boyu kadar ince bir tel alınıyor, kâğıtla telin etrafı sarılarak, oluşturulacak uzvun kabası yapılıyor. Sonra devreye pamuk ve kitre giriyor. Kitre, verilen şeklin kalıplaşarak yapışmasını sağlıyor. El- ayak parmaklarını yapmak da hayli uğraştırıyor. Çünkü her bir parmak tek tek yapılıyor. En sonunda da tüm beden birbirine monte ediliyor kitreyle. Nimet Hanım'a göre buraya kadar yapılanlar kolay. İş, vücudun birleştirilmesinden sonra zorlaşıyor; sanat burada konuşmaya başlıyor.
Bundan sonra daha sıkıntılı ve emek dolu bir süreç başlıyor. Kitre bebeklerin en önemli özelliği; tıpkı bir fotoğraf gibi olması. Yani ortama, kıyafet ve bebeğin duruşuna göre bebeklere bakış, yüz ifadesi veriliyor. Nimet Hanım, doğru yüz ifadesini bulmak için bazen haftalarca uğraştığını söylüyor. Mesela hasta bebeği başında bekleyen bir anne yapılmışsa anneye baktığınızda; onun ne kadar telaşlandığını, üzüldüğünü, içinin kan ağladığını görebiliyorsunuz. Eğer bebek bir yaşlı nineyse elinin kabaran damarlarına, yüzündeki çizgilere, belindeki kambura kadar hiçbir ayrıntı unutulmuyor.
Üç çocuk sahibi Sanlıman, bebeklerle birlikte hayatı daha ayrıntılı, gözlemleyerek yaşamaya başlamış. Ona göre; bebek yapmak bir sanat; lakin yüz ifadelerini vermek, bebeğin beden dilini, duruşunu ayarlamak "Sanki bebekler yaşıyor gibi" dedirtmek şart. Nimet Hanım sırf daha iyi bebekler yapabilmek için dışarı çıkar, gezer, gemiye biner, saatlerce etrafını gözlemlermiş. Hatta ifadesini beğendiği kişilerin yüzünü zihnine fotoğraflamak için dakikalarca bakakalırmış. Bu durum bazen kendini bazen de karşı tarafı zor durumda bıraksa da kitre bebeklere yansıyan kareler tüm sıkıntıları unutmaya yetiyormuş. Ayrıca sırf daha iyi daha gerçekçi bebekler yapabilmek için Topkapı Sarayı'nda Prof. Dr. Süheyl Ünver'den 8 sene tezhip ve minyatür dersleri de almış Nimet Hanım.
BEBEKLERLE DUYGUSAL BAĞ KURUYOR
Bir de, bebeklerin aksesuarları var. Onlar da en küçük ayrıntısına kadar düşünülüyor. Nimet Hanım'ın yapmayı tasarladığı bebek eğer yöresel motifler taşıyorsa saatlerce kitap karıştırıyor, en küçük ayrıntının bile gözden kaçmaması için elinden ne gelirse yapıyor. Çünkü bebeklerin çok realist olması gerektiğini sık sık vurguluyor. Mesela yapılan bebeğin karakterine göre kıyafetinin kumaşı seçiliyor. Yaşlı bir insansa daha eski ve küçük desenli bir kumaş tercih ediliyor. Her ayrıntının bebeğin hayatından bir parça aktarması amaçlanıyor. Eğer yapılan bir balıkçı ya da ayakkabı tamircisiyse bebeğin aksesarlarını eşi Ressam Tayfur Sanlıman yapıyor.
Onların evinde "Bebek yapımında kullanılır belki" düşüncesiyle hiçbir şey atılmıyor dense yeri. Çünkü yapım sırasında neye ihtiyaç duyulacağı belli olmuyor. Bir kompozisyonda yaşlı bir teyze küçücük bir yatakta yatıyorsa; o yatağa uygun çarşaf dikiliyor, kenarlarına kanaviçe işleniyor, yastıkların ucuna dantel örülüp geçiriliyor. Bazen de sırf bebeğin aksesuarı tamamlansın diye kendi kullanmakta olduğu eşyaları kesip biçiyor ya da aksesuar eksikliği sebebiyle birkaç hafta bitirilemeyen bebekler oluyor.
ONLAR BEBEK DEĞİL, SANAT ESERİ
Nimet Hanım bu zorlukların üstesinden nasıl geldiğini anlatıyor: "Bir bebeği yaparken onun yüz ifadesini, duruş kompozisyonunu, kıyafetini, aksesuarını her şeyi düşünmek elbette zor. Tüm ayrıntılar çalışmaya başladığımda gözümün önüne geliyor, beni heyecanlandırıyor. Poz çok önemli. Yani bebeğin nasıl duracağı. Konuya uygun bir vücut dili oluşturmak lazım. Çalışırken bebeklerle duygusal bağ kuruyorum ve 'daha iyi' olması için elimden ne gelirse yapıyorum."
Yılın büyük bir kısmını Bozcaada'ki evinde ve atölyesinde geçiren Nimet Sanlıman'ın bebek koleksiyonu hayli geniş. Kimi zaman çeşitli yöreler ve kültürlerini, kimi zaman da hayatımızın içinden kesitleri onun gözü gibi baktığı bebeklerinde bulmak mümkün. Hatta bazı bebeklerle tarihî bir yolculuğa çıkmak da mümkün. Mesela günümüzde hiç göremediğimiz yoğurtçu amcayı, sokak fotoğrafçısını, dadı kalfayı veyahut Kavuklu Hamdi'yi… Nimet Hanım en çok kadın figürünü seviyor ve anlatmak istediklerini kompozisyon açısından uygunsa kadın üzerinden vermeyi seviyor. Bazen koleksiyonlarında tek bir bebek olabildiği gibi bazen de yörük çadırı gibi kalabalık bir ortam da kendine yer buluyor.
Belgesel nitelikteki el sanat eserlerine 'bebek' denmesi Nimet Hanım'ın pek içine sinmiyor. Yerine söylenebilecek bir isim de bulamadığı için 'bebek' tanımlamasına gönülsüz de olsa razı oluyor. 20 yıl Elif Bebek Atölyesi'nde kurslar düzenleyip öğrencilerine kitre bebek yapmayı öğreten Nimet Hanım'ın en büyük şanssızlığı; öğrencilerinin modern zamanının hızına ayak uydurup seri bebek üretimine geçmeleri. Dolayısıyla günümüzde kitre bebekle uğraşanları bulmak da zor. "Kitre bebeği yapmak sabır ve aşk ister" diyen Sanlıman; zaman zaman hanımların bebeklere hayran kalıp kursa başladıklarını; fakat birkaç bebek yaptıktan sonra heveslerinin geçtiğini, bunu bir sanat olarak özümseyip hayatı boyunca devam ettirecek birine kurs veremediğini söylüyor. Bu durumu da gündelik yaşamın hızlılığına, zamanın kısıtlılığına ve günümüz insanının hızlı yaşamak zorunda bırakılmasına bağlıyor.
Neredeyse tüm ömrünü verdiği kitre bebeklerin Nimet Hanım'ın hayatına kattığı şeyler çok elbette. Belki de bu sebeple yıllardır bebek yapmaktan bıkmamış, her bir bebeği aynı heyecanla yapmış. Çocuklarını büyütürken bir dönem atölyesinden uzak kalan Sanlıman'a göre bebek yapmak insanın içinden gelen, duygusal yoğunluk isteyen bir iş. Dolayısıyla bebekleri önce siz götürüyorsunuz, sonra da onlar sizi… Nimet Hanım bebeklerini yaparken onlarla konuşuyor, duygusal bir bağ kurmaya özen gösteriyor. Yalnız geceleri çalışmayı tercih ediyor. Eşi Tayfur Bey'in ressam olması da hayatlarını kolaylaştırıyor. Çünkü Bozcaada'ki atölyenin bir katında resim yapılıyor, bir katında da bebek…
NİMET HANIM'I BEBEĞİNDEN AYIRAN TURİST
Bebeklerle dolu geçen bir ömürde; hiç bebeksiz hatıra olur mu? Elif Bebek Atölyesi'nin Hilton Oteli içinde bir teşhir vitrini vardır 1960'lı yıllarda. Oradaki bebekleri gören bazı turistler soluğu atölyede alır. Bebek satın almak isteyen bir turist atölyeye gelir gelmez hamur açan, yufka pişiren, bir de hamur yoğuran köylü kadınların oluşturduğu üçlü kompozisyonu çok beğenir ve satın almak ister. Oysa Nimet Hanım bu kompozisyonu yeni bitirdiği için bebeklerinden ayrılmak istemez. Amacı; bir süre daha karşılarına oturup verdiği emeğin tadına varmaktır aslında. Turiste de: "Bu bebekleri yeni yaptım, kesinlikle satmak istemiyorum" der. Fakat turist Nimet Hanım'dan daha kararlıdır: "İki saat sonra gemim kalkacak. Bu bebekleri almadan hiçbir yere gitmeyi düşünmüyorum. Gemimi kaçırırsam bunun tek sorumlusu siz olacaksınız." Hal böyle olunca Sanlıman, 'yeni doğan' bebeklerinden ayrılmak zorunda kalır.
Bir hatıra daha dinliyoruz: "Gültepe'deki bir dernekte kurs veriyordum. Lakin hanımlar tek tek kursu bıraktılar, bebek yapmaktan vazgeçtiler. Ama Gültepe'den kursa katılan bir hanım ısrarla gelmek istediğini ve bebek yaparken mutlu olduğunu söylüyordu. Kurs bitti ama 'Bana öğretmeye devam eder misiniz?' dedi. O kadar istekliydi ki kabul ettim. Her hafta o hanım için Caddebostan'dan Gültepe'ye giderdim ders vermek için. Hanım çok duygusal biriydi. Zamanla birbirimize yakınlaştık. Meğer konuşamayan, yürüyemeyen, duyamayan bir çocuğu varmış. Hanım yaptığı bebekleri eve götürüp çocuğuna verdiğinde çok mutlu oluyormuş. Sadece çocuğunu mutlu edebilmek için bu kadar canla başla bebek yapmak istiyormuş. Bunu duyunca içi doldurmalı hayvanlar yapmayı da öğrettim ona. Çocuk ancak bebek ve hayvanlara tepki veriyormuş. Bu bizim için çok önemliydi."
YAŞAMDAN KESİTLER, BELGESEL BEBEK SANATÇISI
“NİMET DEMİRBAĞ SANLIMAN”
Yazar: Süleyman SÖNMEZ, http://www.mihrace.net/nimetdolls/
“Hikaye bir yıl önce başladı benim için. Hani bir romanın ortasından başlarsınız ve roman sizi sarar sonra biraz sonrayı okursunuz, biraz önceyi ve karakterleri tanır, ortamı tanır belki defalarca okursunuz. Böyle kitap nadir çıkar. Birçok kitap baştan okunmaya başlanır ve o şekilde sona erer. İz bırakan insanlar da defalarca okunan kitaplar gibidir.”
Evet, her şey idari müdürümüzün bir davetiye tasarlanacak sözüyle başladı. Bu davetiye bir sergi için yapılacaktı. Öylesine yoğun bir zamandı ki sürekli çalışıp koşturduğum işlerin bir türlü yetişmediği bir zaman. Nasıl yapacağım, konu ne olacak, gerekli doneleri getirecekler mi? diye telaşla düşünürken, minyon tipli gözlerinin içi gülen bir İstanbul hanımefendisi kapıdan girdi. Yerimiz üçüncü kattaydı ve tabi o merdivenleri aşmaktan nefesi kesilmiş ancak yüzünde öyle güçlü bir enerji vardı ki hemen kalktık yanına gittik oturttuk ve sohbet etmeye başladık. “Bebek yapıyorum” diyerek başladığı cümlenin işte o kitabın ortasından alınma ilk cümle olduğunu bilmiyordum.
“Nasıl bebekler? Çocukların oynadığı tarzda mı dediğimizde incelikle sustu ve sanatıyla övünmeyen ancak yaptığı işin bunun çok ötesinde olduğu gösteren gülüşüyle gülümsedi. Yanında getirdiği albümü açtı ve macera başladı!
İnsanlar… Hareket halinde duran, yaşayan insanlar… Yüzlerindeki mimikler kusursuz denecek kadar kesin. Üstelik sadece bir avuç kadarlar. Üstlerindeki elbiseler, eşyaları iş aletleri inanılmaz. Şairin dediği gibi öylece kalakaldım keşke daha önce gördüklerime güzel demeseydim. Şimdi söyleyecek sözüm kalmadı diye düşündüm.. Sonra bu olağanüstü bayana adına sordum Nimet Demirbağ SANLIMAN diyerek cevap verdi.
Bu eserleri yapan insanı anlamaya çalışarak ellerine ve gözlerine baktım o ruhun kıvılcımlarını gözlem yeteneğindeki harikalığı izledim. Son derece kültürlü dilinde iyi eğitimli dünyayı görmüş geçirmiş yine de tertemiz kalmış tınılar aksediyordu.
Evet böylece macera başladı. Davetiyeyi canla başla tasarladım. Baskı öncesi göstermek için evlerine gittiğimde başka bir sürpriz beni bekliyordu. Eşi Tayfur SANLIMAN. Aylar önce çizdiği tabloları görmüş ve kim acaba nerede yaşar nasıl böyle mistik bir ışıkla resmeder resimlerini demiş, araştırmak için notlarım arasına eklemiştim. Evdeki resimlerini gördüğümde tanıdım. İşte karşımda tok güçlü sesi ve içten haliyle duruyordu. Bulunduğum süre içinde kendi sanatı karşısındaki acemiliğime rağmen beni hiç kırmadan “Genç dostum şunu şöyle yapsak daha mı iyi durur” diyerek tasarım sanatıma katkılarda bulundu. Elbetteki bir üstadın alçakgönüllü olanı makbuldur ancak bu zamanda kaldı mı böyle ustalar?
Günler geçti ve sergi günü geldi. Heyecanlı bir topluluk her bebeğe bakıyor, duruşlarından öykülerini ruhlarını sezmeye çalışıyorlardı. Sonra Nimet Hanım’ın bilgisayarlı sunusu başladı. Fotoğraflarla “Yaşam Boyu Bebek” olgusuna adım adım girdik. İngilizce “idol” terimi ile başlıyor minik insan heykellerine sonra “doll” olarak kullanılmıyor. Türkçe ise bebek kelimesinden daha yakın bir tasvir yok. Bu ilk bakışta oyuncak kavramını getirse de bu sanatın odağı kalıp üretim değil, tamamen el işi göz nuru. Ardından Nimet Hanım her bebeğin yapılış öyküsünü anlatmaya başladı. Neler neler. Yörük çadırlar, Balıkçı Kamil, Türkiye Birincilikleri Amerikalıların satın aldığı eserler, ayakkabı boyacısı, çalgıcılar…
Gün bitiminde kitabı ileriye doğru okumaya devam ediyordum. Bu işin tarihini ve Nimet Hanımı yakından tanıyamamıştım.
Aradan bir yıl geçti. Telefondaki ses onundu. Halimizi hatırımız soruyor ve o günkü sunumda çekilen fotoğrafları merak ettiğini söylüyordu. Nasıl sevindiğimi anlatamam. İşin ilginci o fotoğrafları CD?ye yazmıştım. Ancak teslim etmeye fırsatım olmamış ve ilginç bir şekilde unutmuştum. Doğrusu unuttuğuma sevindim. Böylece eşimle birlikte harika bir ziyarete gitti.
Şimdi kitapta geriye doğru gidiyorum. Böylesi daha anlaşılır olacak.
Nimet Demirbağ SANLIMAN, Robert Lisesi mezunu. Modern eğitimiyle 1950′li yıllarda bebek tasarlamakla tanışıyor. Ustası Zehra Müfit Saner ilk el yapımı “belgesel nitelikli bebek” sanatçısıdır. 1936′da Kızılay, Kızılhaç, Kızılarslan, ve Güneş derneklerinin katılımıyla dünyanın ilk bebek yarışması yapılır. Taksim Belediye Bahçesi’nde yapılan yarışmaya 20 ülkeden katılımcılar arasında Zehra Hanım’ın “Arzuhalci” adlı eseri birinci oluyor.
Daha sonra Elif Bebek atolyesinin Beyoğlu’nda açılması ile yıllar süren bir üretim aşaması geliyor. Nimet Hanım hayatı boyunca toplum hizmetleri ile iç içe sürdürdüğü sanat yaşamını. Kendi ağzından dinleyelim hayat hikayesini.
“1947 Yılında Amerikan Kız Koleji’nden (Robert Kolej) mezun oldum. Hocam Zehra Müfit hanımın yaptığı bebekleri görüp hayran olduğumda ve hobi olarak kendisinden ders almaya başladığımda bu işin hayatımı yönlendireceğini hiç düşünmemiştim. Hocamın vefatından evvel “Nimet, elimi sana veriyorum, bu işi benden sonra sen götüreceksin.” sözlerinden bir süre sonra 1955 yılında Beyoğlu Amerikan Haberler bürosunda ilk sergimi açtım. Büro tarafından yılın en başarılı sergisi olarak nitelendirilen bu serginin Ankara ve İzmir bürolarında da yinelenmesi önerildi.
Ankara sergisinde Dönen Dervişler ile Sema kompozisyonu Konya Mevlana Müzesi tarafından alındı ve yıllarca müzede sergilendi. Türkolog Anne Marie Schimmel’in isteği üzerine Margburg Dinler Tarihi Müzesi’ne de bir benzeri yapılıp gönderildi.
Bu konuyu bir sanat olarak algıladığım için aynı yıllarda Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in Tezhip-Minyatür derslerine ve Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesine misafir öğrenci olarak devam ettim.
Ayrıca torun sahibi iken de Salzburg’daki yaz akademisinde dersler aldım.
1960 Yılında Beyoğlu-İstiklal caddesinde “Elif Bebek” atölyesini açtım. Aynı yıl bana hayat boyu en olumlu desteği veren eşim ressam Tayfur Sanlıman ile evlendim.
“Dünya’da iki yerde 100% el yapımı bebek gördüm, biri İsrail’de biri de sizsiniz…” Bu sözler dünyaca ünlü bir bebek kolleksiyonerine ait.
Bebeklerimi Kitre ve Pamuk kullanarak tek tek baş, kollar parmaklar, ayak-bacaklarını hazırladıktan sonra doğru oranlarda ve konunun pozuna uygun olarak bir araya getiririm. Kıyafetlerin gerçek olmasına azami özen gösteririm.
Çalıştığım bir diğer tip de Mısır Kabuğu ile yapılan bebeklerdir. Sosyal faaliyetlerim içinde en önemlisi Uluslararası İş ve Meslek Kadınları – Soroptimist teşkilatı içindeki çalışmalardır.
Amacı kadının statüsünü yükseltmek olan bu gönüllü kuruluşta Türkiye Federasyon Başkanlığı ve Milli Delegelik yaptım.
İnsanlık tarihi kadar eski olan figürlerin, günümüzde büyük sanayi haline gelene kadar geçirdiği evreleri ve ‘Bebeklerin Hikayesini’ anlatan dia gösterisi ve sergimi içeren bir programım var.
“Bu bebekleri yapmak tutku demeyeyim ama aşkla olabilecek bir şey. Bu yıl benim meslekte 50. yılım”
“Bebeklerimi kitre ve pamuktan yapıyorum. Çok sabırlı olmak gerekiyor. Başlamadan önce nasıl bir bebek yapmam gerektiği konusunda bir ön araştırma yapıyorum. Belli bir yöreye özgü bebek yapıyorsam o yörenin geleneksel kıyafetleri ve yaşam tarzı üzerinde bilgi ediniyorum. Bunun içinde bir birikim gerekiyor. Günlük yaşamda karşılabileceğimiz insanlar üzerinde yoğunlaşıyorum.
En önemli kuralım ise her şeyi aslına sadık yapmak”
Kavuklu Hamdi kavuğu kime miras bıraktı bilinmez ama bu güzel cism-i endamı Nimet Hanım’a teslim ettiği besbelli.
“Kozalakları görür görmez dedim ki Aaa Kafkaslar. (Bebeklerin kafalarını gösteriyor) Böylece Kafkas ekibini yaptım”
“Yüzlerindeki ifadeler ne kadar gerçekçi!” dediğimizde güleç yüzüyle anlatıyor:” Bir gün bu dua okuyan yaşlı adam fotoğrafını bir konuğum gördü? “Bu bey kim?” dedi. “Dedem” dedim. Kadın anlamadı bebek olduğunu ben şaka yapmıştım halbuki, ama artık söylemeye de utandım.”
“İnsanlar gibi bu bebeklerin de kaderi var. Mesela Yörük Çadırı. Taşındığımızda sonra almak üzere evde bırakmıştık. Çalışan boyacı ustalar bebekleri almış gitmiş sadece çadır kalmıştı. Üzüldüm ve onu da sevdiğim birine verdim.”
“Bebekleri bir yere bakarak yapmıyorum. Tamamen birikim. Bazen “ocağa üfleyen kadın” da olduğu gibi empresyonistlerin resimlerini tarayıp ve işte aradığım ifade bu dediğim oluyor. Bu çalışmayı yaptığımda Beyoğlu’ndaki Elif bebek evindeydim. Yeni yaptığımız bebekleri satmaz, bir süre izler tadını çıkarırdık. Kapıdan bir Amerikalı girdi “Ben bu bebeği satın almak istiyorum” dedi “Satamam olmaz daha yeni yaptık” dedim. Saatini gösterdi. “Sadece 2 saat sonra gemim kalkacak ama ben bu bebeği almadan hiç bir yere gitmem.” O zaman bebekleri hangi fiyattan satıyorsak aynı fiyattan sattık.”
“Balıkçı Kamil. Evet, Bozcaada da balıkçıyı yapmaya başladığımda ona hep Kamil diyordum sonra bir balıkçı ile tanıştım. Ondan bir miktar ağ aldım. Bebeği yapmaya devam ederken ismini sordum. ‘Kamil’ dedi. Ama ben bebeğe başladığımda bunu bilmiyordum.”
“Bazı nesnelerin yapılmasında eşim Tayfur Bey yardım eder eli daha yatkındır. Mesela bu lehimcinin eşyalarını o yaptı.”
“Hımm evet çalgıcıların bu ikisi yanyana zaten. Baksana adam çapkın biri. (Kulağın ardındaki gülü gösteriyor gülerek, sonra danseden çingene kızı) aralarında bir şeyler olabilir”
“Bir gün, bu oturan eski Osmanlı Hanımı ve zenci kompozisyonu için bir zenci ziyaretçi itirazda bulundu. “Bakın beyaz kadın yukarda oturuyor zenci kadın aşağıda.” Elbette ona bizim kültürümüzdeki halayıkları, onların evin içinden biri gibi görüldüklerini anlatmaya çalıştım ama (gülümsüyor) sanırım ikna edemedim.”
“Evet kadın üzgün, çünkü bebeği çok hasta”
“Topkapı Sarayı’nda hocam Ord. Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER Bey’in tezhib minyatür kurslarına devam ediyordum. Başlangıçta amacım iyi fırça kullanmayı öğrenmekti. Fakat bana çok olumlu katkılarda bulunan o ortamda 8 yıl geçirdim”
Gururlu onbaşı fotoğraf çektiriyor, Üsküdar’a giderken katibim eğilip düşen o mendili alacak. Nimet Hanım eşsiz sanatını daha çok sanatseverle buluşturmak istiyor. Kültürün içinde yetişmiş gerçek hayat belgesellerinin Anadolu insanından zamanda geriye ve ileriye yüzlerce bebek modelin anlattığı hikayeleri bizlerle paylaşmaktan memnun oluyor. Televizyon programlarına çıkıyor. Eşiyle birlikte Caddebostan’daki evlerinde yaşıyor Bozcaada’da atölyelerinde üretiyor. Dileğimiz büyük sanat sponsorlarının bu sanata merkezlerinde destek vermeleri.
WHO'S WHO IN TURKISH CULTURE AND ART
Nimet Demirbağ Sanlıman
Style of Art : Master craftsman / folk dolls maker
Branch of Art : Folk dolls: kitre dolls
Art Profile : Nimet Sanlıman finished the American College for Girls (Robert College) in 1947. She started making folkloric dolls under her teacher Zehra Müfit. Sanlıman had her first exhibition at the American News Desk in Beyoğlu, Istanbul in 1955. She was highly praised for her successful exhibition by the American News Desk and offered to have other exhibitions at their branches in Ankara and Izmir. After finishing her exhibition in Ankara, her dolls in Derviş and Sema composition were purchased by Konya Mevlana Museum and exhibited for a long time. A Turcokog, Anne Marie Shimmel ordered similar dolls from Sanlıman, and they were sent to the Margburg Museum of Religions. To learn other Turkish Arts, Sanlıman participated both in the illumination and miniature classes of Prof. Dr. Süheyl Ünver at Topkapı Palace Museum and Fine Art Academy, Sculpture Workshop. In 1961, Sanlıman founded the Elif Bebek (doll) workshop on Istiklal Street in Beyoğlu, Istanbul. She prepares doll’s arms, hands, legs, heads and bodies using materials such as natural gum Tragacanth and cotton, then assembles them. She expends care in using real folklore costumes. Sanlıman makes dolls using corn peels as well. She has taught the making of folkloric dolls at the Recreation Association, the American school and the Gültepe Public Education Center.
Exhibitions:
1950-51, International doll exhibition which was organized by Red crescent
1953, exhibition on the occasion of the 500th Anniversary of the Conquest of Istanbul
1955, exhibition at American News Desk
1958, exhibition at Galatasaray High School
1959, Turkish Folkloric Dolls Competition, received the best award
1968, exhibition on the occasion of 100th Anniversary of Red crescent
1987, exhibition at Turkish Japanese Association
1988, exhibition at Turkish American Universities Association
1997, exhibition at Kadıköy Cultural Center and Irmak High School; Soroptimist Clubs in Istanbul, Adana and Ankara
2001, exhibition on the occasion of Safranbolu Culture Festival
2002, exhibition on the occasion of seminar in Sarajevo
2003, exhibition in Bozcaada
Reference: uslanmam.com; nimetdolls.com; orgu.in
http://www.istanbulunustalari.com/tr/usta/143/nimet-demirbag-sanliman
Nimet Demirbağ Sanlıman
1927, Malatya
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji (Robert Kolej) mezunudur.
1950’li yıllarda bebek yapımı ile uğraşmaya başlayan Sanlıman, ustası Zehra Müfit Saner’den sonra ilk el yapımı “belgesel nitelikli bebek” sanatçısıdır. İlk sergisini 1955 yılında Beyoğlu Amerikan Haberler Bürosu’nda açtı. 1950–1958 yılları arasında Topkapı Sarayı'nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in tezhip-minyatür derslerine ve 1957–1960 yılları arasında ise Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi’ne misafir öğrenci olarak devam etti. 1989 yılında ise Salzburg Yaz Akademisi'nde heykel üzerine eğitim aldı.
1960 yılında Beyoğlu’nda "Elif Bebek" atölyesini açan sanatçı, atölyesinin yanı sıra Rekreasyon Derneği, Amerikan Dershanesi, Gültepe Halk Eğitim Merkezi ve çok çeşitli derneklerde eğitim verdi.
İngilizce ve Fransızca (orta seviyede) bilmektedir.
Amerika’da; Saraybosna’da ve Türkiye’de çeşitli şehirlerde, galeri, dernek, okul ve halk eğitim merkezlerinde tanıtım sergileri açmıştır.
"Kitre bebek yapımı, genellikle hobi olarak başlanıp iş haline getirilen çok kapsamlı bir uğraş; gelenekleri, tarihi kişileri ve günlük hayatı aksettirdiği için yaşamdan kesitler olarak tanımlanabilir. İyi bir bebek yapmak için anatomi ve orantı bilgisi, yetenek, el mahareti, tarih, gelenek, kıyafet bilgisi, terzilik, gerektiğinde kuyumculuk, ayakkabıcılık gibi detay bilgiler ve bütün bu bilgilerin doğru kullanılması şarttır. Ayrıca büyük sabır ve emekle bu sanata gönül vermek gerekmektedir."
Klasik Zehra Müfit Saner Hanım’ın üslubunu kullanıyorum. Her türlü detayı yüzde yüz elle hazırlıyor, özellikle yüz, vücut ve poz ifadesine çok önem veriyorum. Geleneksel konuları önceden ayrıntılı biçimde araştırıp; aslına uygun olarak ve orantılara dikkat ederek şekillendiriliyorum. Kıyafet için uygun kumaşı ve deseni seçip uyguluyorum. Yaptığım birçok bebek ve kompozisyonların konularını kendim tasarlayıp gerçekleştiriyorum.
Hobi olmanın dışında, iş konusu haline getirilince, tamamen el işi olduğu için seri imalat yapılamıyor ve oldukça yüksek fiyatlarla değerlendirilmesi gerekiyor. Bu yüzden daha çok meraklıların ve koleksiyonerlerin ilgi alanına giriyor. Malzeme olarak kitre, pamuk, tel, ince kâğıt ve boya kullanıldığı için temininde hiç bir zorluk yok.
Türkiye’nin her bölgesinde değişik malzeme, teknik ve amaçla tarih boyunca bebek yapılmakta olduğu bilinmekte; ancak kitre bebek 1880 doğumlu Zehra Müfit Saner ile başladığına göre oldukça yeni sayılır. Son dönemlerde el emeğine verilen önem nedeniyle bu sanat kolunda çok sayıda değişik seviyelerde çalışmalar yapıldığını duyuyorum. Bu çalışmaları ortaya çıkarmak adına, herkese açık bir sergi yaparak bu çalışmaları değerlendirip, ileride bir el yapımı bebek müzesi kurulması en büyük arzumdur.
Kitre bebek yapımı, geniş açısı olan bir uğraş; hediyelik eşya konusunda zayıf olan ülkemize gerekli olanaklar sağlanırsa turizm ve tanıtım yönünden de büyük katkısı olacağını düşünüyorum."
Cumhuriyet Dergi, 20 Haziran 1999, Sayı:691, Sayfa: 6
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: MİNE YAĞICI
http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/4509/sayfa/1999/6/20/20.xhtml
Cahit Uçuk için yaptığı bebekleri 40 yıl sonra Cumhuriyet Dergi'de gören Nimet Demirbağ Sanlıman bebeklerle geçen yaşamını anlatıyor. Onun bebeklerinin hammaddesi kitre ve pamuk. Sanlıman'ın bir amacı da bebek ustalarının bir araya gelmeleri. Bir bebek ustası kardeşim, Nimet bak bu senin bebeklerin değil mi? dedi. Cumhuriyet Dergi'ye baktım. Gerçekten, dergide fotoğrafı bulunan bebekler bana aitti. Görünce hemen anımsadım. Ben bu bebekleri yıllar önce Cahit Uçuk'un isteği üzerine yapmıştım. 1961 Nisanı'ydı. Atölyeye sarışın, mavi gözlü bir kadın geldi. 'Ben Cahit Uçuk' dedi. O sıralarda yazmakta olduğu Türk İkizleri' adlı kitabının baş kahramanlarını canlandıracak olan bir kız bir de erkek bebek istedi. Yaptım ve verdim. Sonra onunla bir daha görüşemedik. Yaklaşık 40 sene sonra dergide yayınlanan röportaj sayesinde onunla yeniden buluştum." Caddebostan'daki evinde görüşüyoruz Nimet Demirbağ Sanlıman’la. Salona girdiğimizde envaı çeşit büyüklü küçüklü bebekle karşılaşıyoruz. Kör bir dilenciyle küçük çocuk, kahve pişiren Arap bacıyla hanımı, uyuklayan yaşlı adamla örgü ören karısı, bebeğinin beşiğini sallayan yorgun kadın, yufka açan köy kadınlar, sırtında odunlar kucağında çocuklarıyla dinlenen köy kadını ve daha birçoğu sağa sola serpiştirilmiş. Küçüklüğümden beri el sanatına ilgi duyuyordum. Ağabeyim de el sanatlarına ilgiliydi. Onunla beraber bir şeyler yapmaktan çok zevk alıyordum. Arnavutköy Kız Koleji'nde okuduğum sıralarda bir hocamın açtığı el sanatlarıyla ilgili kurslara katıldım. Bu benim için bir başlangıç oldu." Koleji bitirince, boş durmak istememiş. O dönemin büyük sanatçılarından Zehra Müfit Saner'den bebek yapmak için ders almaya başlamış. Saner, kitre ve pamuktan yapılan elişi bebeklerin ilk yapımcısı. Atatürk'ün Savarona adlı yatına da pek çok el işi eşya yapmış, Türkiye'de ilk kez el sanatlarıyla ilgili bir atölye açmış. Sanlıman, "Büyük bir sanatçıydı. Onunla tanıştığımda çok yaşlı bir hanımdı. Her zaman anarım kendisini" diyor. Çok iyi dosto lurlar. Öyle ki Saner, Sanlıman'a "Nimet, sana elimi veriyorum. Bunu sen götürecek devam ettireceksin" deyip birlikte bir atölye açmayı önermiş. Sanlıman ise o zamanlar yirmi beş yaşlarında ve henüz böyle bir şeye hazır değil. "Kısa bir süre sonra Topkapı Sarayında tezhip ve minyatür derslerine başladım. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'den ders aldım. Buraya yedi sekiz sene kadar devam ettim. Bu kursa devam etmemin bir amacı da bebek yapımında fırçayı daha iyi kullanabilmekti. Bunları yaparken de bebek çalısmalarına ara vermedim. Hocamla birlikte o sıralarda açılan uluslararası sergilere katıldım." Atölyesi olmasa da bebek çalışmalarını evde sürdürmüş. Bu arada bazı teklifler de almış. Konya'daki Mevlana Müzesi için dönen mevleviler kompozisyonu... Almanya'daki Dinler Müzesi'nden de istemişler aynı kompozisyonu. Bebek yapımına başladıktan yaklaşık on sene sonra 1960 yılında Beyoğlu Parmakkapıda Elif Bebek Atölyesi'ni açmış. Aynı sene evlenmiş. Eşi ressam Tayfur Sanlıman da kendisi gibi bir sanatçı... "Çocuklarımın doğumuyla atölyede çalışmaya bir süre ara verdim. O sırada atölyeyle eşim ilgilendi. Kendim de ara sıra gittim. Çocuklar okula başlayınca atölyede çalışmaya devam ettim. Eşim de zaten bu arada kendine yeni bir iş kurdu. Piyasanın zorlamasıyla artan talebe cevap verebilmek için seri bir çalışmaya geçtik." Sanlıman, atölyeyi tam yirmi yıl açık tutmuş. Çocuklarıyla daha fazla birlikte olabilmek için atölyeyi kapatınca bebek yapmayı evinde sürdürmüş. Yurtdışında da pek çok sergiye katılmış. "Atölyede çalışırken başka derneklerle de çalışmalarım oldu. 1955 yılından bu yana Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu Derneği'nde çeşitli kademelerde görev yaptım. 1980-1982 yılları arasında derneğin başkanlığını da yaptım. Derneğin amacı iş ve meslek kadınlarının statüsünü yükseltmekti." Bebeklerinin ayrı ayrı hikâyeleri var. Ağa Kızı Fatma'yla Rençber Mehmet adınıverdiği bebeklerle Türkiye çapında ilk kez yapılan bir bebek müsabakasına katılıp birincilik almış. "Bebeklerimi kitre ve pamuktan yapıyorum. Çok sabırlı olmak gerekiyor. Başlamadan önce nasıl bir bebek yapmam gerektiği konusunda bir ön araştırma yapıyorum. Belli bir yöreye özgü bebek yapıyorsam o yörenin geleneksel kıyafetleri ve yaşam tarzı üzerinde bilgi ediniyorum. Bunun için de bir birikim gerekiyor. Günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz insanlar üzerinde yoğunlaşıyorum. En önemli kuralım ise, her şeyi aslına sadık kalarak yapmak." Yapım aşamasında sert bir madde olan kitre, suyla yumuşatılıyor. Kitrenin hem yapıştırıcı hem de sertleştirici bir özelliği var. Bebeğin kafasının içine bir tel takılıyor. İlk önce kafatası yapılıyor sonra ufak ufak pamuklar ilave edilerek ifadesi veriliyor. Eller, parmaklar hepsinin ifadesi ayrı ayrı veriliyor. Kıyafetler ve yine onu tamamlayan aksesuarlar büyük önem taşıyor. Kıyafetleri ve diğer aksesuarları da kendisi yapıyor. Kitrenin kuruması ve tekrar yumuşatılması zaman aldığı için bir bebek ortalama olarak bir haftalık süre içerisinde yapılabiliyor. Bebekleri sadece kitre ve pamuktan yapmıyor. Bir de mısır kabuğundan yaptığı bebekleri var. Bunların büyüklüğü diğer bebeklere oranla daha küçük. Çevresi bebek yapımı işine çokça ilgi göstermiş. En büyük desteği eşinden aldığını söylüyor. "1955'lerde Amerikan Haberler Bürosu'nda ilk sergimi açtım. Amerikan Haberler Bürosu'nun raporunda en fazla gezilen ve en çok ilgi çeken sergi diye geçti." Sanlıman, şimdilerde yine bir sergi açmayı düşünüyor. Bu konuda çevresinden yoğun talep alıyormuş. Ama onu nasıl gerçekleştirmek istediği bir proje var: Bebek Müzesi. "Sadece kendi bebeklerimin bulunduğu bir müze olsun istemiyorum. Uluslararası bir müze de olabilir. Katılmak isteyenlerin bebeklerinin isimleriyle birlikte teşhir edileceği bir müze arzu ediyorum. Bunu yapabilmek için bir sponsorun olması gerekir. Hem çocukları hem de büyükleri ilgilendiren bir konu bu. Tarihi sahneler var, eskiyi yeniden canlandıracak şeyler var. Zehra Müfit Saner, çok büyük bir sanatkârdı unutuldu. Onun anısını canlandırmak istiyorum. Bu tam bir Türk sanatı, Türk kültürünü yansıtıyor." İlk olarak Resimli Hayat Mecmuasıyla yaptığı söyleşiyi hatırlıyor. "Ben o zamanlar iki senedir bebek yapıyordum. Fotoğrafları çekmek için Ara Güler gelmişti. Seneler geçti aradan, bir konu hakkında görüşmek için kendisine gittim. Kapıyı açar açmaz 'A siz bebek yapan hanım değil misiniz?' dedi. Sanatın sadece tek bir dalıyla da kendisini sınırlamamış. Heykelle de uğraşmış. Akademide iki buçuk sene misafir öğrenci olarak bu konuda eğitim almış. Bundan yaklaşık on yıl önce de Salzburg’da bir yaz akademisi olduğunu öğrenerek gitmiş. Oradaki heykel kısmına devam etmiş, daha çok büst üzerine çalışmış. Bir bebek figür tarihçesi yazmış. İnsanlığın ilk gününden bu yana figürlerin nasıl oluştuğunu, geliştiğini anlatan bir dia gösterisi hazırlamış. Bu gösterilerin dialarını da reklam fotoğrafçısı olan oğlu çekmiş Sanlıman, sözlerini şöyle tamamlıyor: "Cahit Uçuk Hanım'ın da dediği gibi çalışmaktan hep mutlu oldum. Ve daha da yapacağım çok şey var diye düşünüyorum.' Sanlıman Türkiye'de kendisi gibi bebek yapanlarla bir araya gelmeyi de amaçlıyor.
BELEGESEL BEBEK SANATININ DUAYENİ
Yazar: Müjgan Halis, 14 Haziran, 2007, Sabah
Nimet Demirbağ Sanlıman, 50 yılını belgesel bebek yapımına adamış bir sanatçı... Bebek yapmaya önce hobi olarak başlayan Sanlıman, artık dünya çapında tanınan bebeklerini sadece koleksiyonerler için üretiyor…
Mısır kabuğu, kitre ve pamuk kullanarak bebekleri yapıyor!
Göztepe Parkı'nın karşısındaki mütevazı bir apartmanın en üst katına doğru basamakları tırmandığımızda, Anadolu'nun dört bir tarafından insan figürlerinin bebek kılığına girip bizi karşılayacağını bekliyorduk. Büfenin camlarından bize bakan hasta çocuğunu uyutmaya çalışan anne ve beşikteki bebeği, az ötesinde Sulukule'den kopup gelen dansöz ve saz arkadaşlarından bihaberdi. Namaza duran yaşlı amca, yanı başındaki Kavuklu Hamdi'nin muzip bakışlarından hiç etkilenmeden huşu içinde ibadetini ifa ediyordu. Kitap okumaktan gözleri yorulan dede ile patik ören yaşlı nine kafa kafaya vermiş uyuklarken, onların yaşamadığını düşünmek mümkün müydü...
50 YILLIK BÜYÜK AŞK
Hepsi bir eve nasıl doluşmuş demeyin, onlar Nimet Demirbağ Sanlıman'ın elinin emeği, gözünün nuru... Sanlıman, 50 yılını adadığı belgesel bebek sanatında bir duayen... 1947'de mezun olduğu Robert Kolej'den sonra tanıştığı Zehra Müfit Hanım onun hayatını değiştirmiş: "Yaptığı bebekleri gördüğümde hayran kalmıştım. Hobi olarak kendisinden ders aldım." Ancak 'el aldığı' hocasının sanatından o kadar etkilenmiş ki, 1955'te Beyoğlu Amerikan Haberler Bürosu'nda açtığı ilk sergiyi daha sonra sayısını bile hatırlayamadığı sergiler izlemiş. Sanlıman'ın yaptığı bebekler dünya çapında tanınıyor. Ünlü bir bebek koleksiyonerinin kendisine, dünyada sadece iki yerde yüzde 100 el yapımı bebek gördüğünü anlatıyor: "Birini İsrail'de görmüş, diğeri de benimkiymiş."
EN BÜYÜK DESTEĞİ EŞİ
Ankara sergisinde 'Dönen Dervişler' ile 'Sema' kompozisyonu Konya Mevlana Müzesi'nde yıllarca sergilenmiş. Daha sonra Türkolog Anne Marie Schimmel'in isteği üzerine Margburg Dinler Tarihi Müzesi'ne de bir benzeri yapılıp gönderilmiş. Ama Sanlıman, yetinmemiş ve kendisini geliştirmek amacıyla Topkapı Sarayı'nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in Tezhip- Minyatür derslerine ve Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi'ne devam etmiş. Hobi olarak başladığı bebek yapımı, giderek profesyonel bir uğraşa dönüşmüş ve 1960 yılında Beyoğlu-İstiklal Caddesi'nde Elif Bebek Atölyesi'ni açmış. Ressam eşi Tayfur Sanlıman, onun en büyük destekçisi olmuş, hatta yaptığı bebeklerin yan aksesuvarlarını da kendisi üretmiş. Bebekleri yapmanın tutkudan öte aşkla ilgili bir şey olduğunu söyleyen Sanlıman, bebekleri bir yere bakarak yapmadığını söylüyor.