Maide Bulak oto portre, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Maide Bulak’ın 7-31 Mart 2018 tarihleri arasında Nişantaşı F Sanat Galeri’de düzenlenen “Herakles” sergisi; mitolojinin en popüler kahramanlarından biri olan Herakles ya da Herkül’ün on iki görevi üzerinden, M.Ö. 2000’li yıllardan günümüze güç, iktidar, öfke, şiddet kavramlarının toplumsal, kültürel ve siyasi psikoloji açısından çok da değişiklik göstermediğini bir kez daha resim ve heykeller aracılığıyla plastize ediyor. Mart 2018 tarihinde ArtUnlimited dergisinde yayınlanan röportajı arşivde bulunması amacıyla bloğumda da yayınlıyorum.
RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ
Maide Bulak, Ümmühan Kazanç. |
Verilen emirler, çoğunlukla ya da her zaman yapılması
gereken bir durumu ya da olayları ortaya çıkarır. Emirler, insanın üzerinde
büyük bir baskı yaratır ve bu dayatılan bir durumdur. Emri kabul edebilmemiz
için bizden daha kuvvetli birinden emir almamız ya da hiyerarşik bir düzen
içinde olmamız gerekmektedir. Günümüzde emir alma ya da verme durumu; din,
devlet, askerlik, aile vb. gibi birçok hiyerarşik kurumlarda varolmaya devam
eder. Komutan askere, anne çocuğuna, işveren işçisine emirler vere dursun,
bunun psikolojik yansımalarını ve yığılmalarını görmezden geliriz. Emir almanın
doğal bir süreç olduğunu sanırız. Çünkü bu sistemin içine doğmuşuzdur. Emir
verilerek büyütülmüşüzdür. Herakles’in hikayesinde de, mitolojik bir figür, toplum dışına itilme korkusunun yanı
sıra vicdani rahatsızlığını gidermek amacıyla emre itaat eder.
Bu sergimde Herakles’in hikayesi üzerinden, son yıllarda
tüm dünyada emir-komuta zincirinin giderek adaletten uzaklaşmasına, demokratik
değerlerin yitirilmesine, şahsi cinnet vakaları sonucu kadınların gördüğü
şiddete, çocukların öldürülmesine kendi sanatsal ifadem ile dikkat çekmeye
çalıştığımı söyleyebilirim.
Maide Bulak, Keryneia Geyiği, 2013, Fotoğraf kağıdı üzerine karışık teknik, 106x126 cm. |
Ü.K.-Herakles’in on iki görevini, sergide yer alan eserler bağlamında nasıl anlattın? Nemea Aslanı, Lerne Hydra’sı, Erymanthos Yabandomuzu, Keryneia Geyiği, Stymphalos Gölü Kuşları ve diğerleri… Mitin bu kötülüklerini anlatırken, sen de oldukça mücadele vermiş olmalısın resimlerin karşısında? Ne kadar süredir bu proje üzerinde çalışıyorsun?
Canetti şöyle devam eder; ‘Tehlikeyle yüzleşen ve ondan
gerçekten kurtulan, sonra
bir başka tehlikeyle yüz yüze gelen,
hayatta kalma anlarını üst üste yığan insan, yaralanmazlık duygusunu edinen
insandır. Ancak bu duyguyu elde edince gerçekten bir kahraman olur, her türlü riski göze alabilir; çünkü artık korkacağı hiçbir
şey kalmamıştır. Hayatta kalmanın en alt biçimi
öldürmedir. Hayatta kalma mücadelesinde her insan diğer bütün
insanların düşmanıdır ve asıl galibiyet olan hayatta kalmayla
karşılaştırıldığında, çekilen bütün ıstırap önemsizdir. Bu kahramanın
seçtiği yoldur.’
Evet,
bu sergiyi gerçekleştirmem ve bitirmem beş yılı buldu. Bu benim için de uzun ve
zorlu bir süreçti. Bu zaman zarfında, dönem dönem kurban veya kahraman rolüne
büründüm. Bu seriyi hayata geçirirken ‘kurban’ rolünde olduğumda, bazı
noktalarda kaçış içinde olduğumu gördüm. Kahramanlık anlarımda; yeniden bu
mitin canlandırılmasına ya da toplumsal ve siyasi sorunlara sanat üzerinden
dikkat çekmeye çalıştım.
Maide Bulak, Stymphalos Kuşları-2, 2015, Fotoğraf kağıdı üzerine karışık teknik, 142x106 cm., (özel koleksiyon). |
Ü.K.-Bu sergiden diğerlerinden farklı olarak heykeller de yer alıyor. Bu sergi için özel olarak tasarladığın heykelleri biraz anlatabilir misin?
Doğa
ve mitoloji ayrılmaz bir bütündür. Bu mitin sembolik anlamlarından yola
çıkarak, sihirli, altın boynuzlu Ceryneian geyiğini ve Hesperides’lerin
koruduğu altın elma veren ağaç heykellerini tasarladım.
Maide Bulak, Altın Elma, 2018, bronz, altın kaplama elma, 36x39x37 cm. detay. |
Ü.K.-Soyut -
Figüratif Ekspresyonist resimlerinde oldukça farklı bir teknik kullanıyorsun.
Öncelikle kendine has tekniğinle elde edilen ettiğin gri, siyah, beyaz lekesel arka plan ile daha sonra resme dahil olan figürler arasındaki güçlü bağı nasıl
tanımlarsın?
M.B.-Resmin
genelinde elde ettiğim monokrom bir dilin üstünden ilerliyorum. Evet, bunu
farklı bir teknikle sunuyorum. Fotoğraf kağıdının üzerinde yarattığım
tonajlarla, kompozisyonlarımda bir bütünsellik elde ediyorum. Siyahın ve grinin
onlarca tonunu elde ettiğim zemin üzerine, figür ya da nesnelerin organik bir
şekilde yer almalarını sağlayıp, renklerle ilişkiye geçirip, organik dokular
elde ediyorum. Tanımladığınız gibi Soyut-Figüratif Ekspresyonist resimlerimde;
fondaki soyutlamalarımı, fondan figüre renk geçişlerinde iletiyorum. Böylece, karanlık-aydınlık,
şiddet-sakin gibi kavramları ön plana alabiliyorum. Figür ya da figürlerle
karşılaşılma anlarında, bunun dramatik ve uyarıcı bir anlam örgüsünde olmasını
sağlıyorum.
Ü.K.-Fırat
Arapoğlu, sergi kataloğu için kaleme aldığı yazısında Herakles serini şöyle
anlatıyor: ‘Küresel ölçekte çoğunlukla gözlemlediğimiz gibi bir -öfkeli insan- durumuna tanığız, şiddet her yere yönelmiş ve
dağılmış durumda. Total bir huzursuzluk halini gösteren bu durum, pozitif bir
kanala aktarılamaz mı? Karşıtlık ve çatışma, pozitif bir sürecin ilk başlangıcı
olarak görülemez mi? Maide Bulak da bize, resimleri ve heykelleri aracılığıyla,
sanatın çığlığını iletir gibidir. Böylece mitoloji, sadece mitoloji değil,
yaşayan bir kültüre, çağımızın bir panoramasına dönüşür. Bu serinin gücü, tam
da burada yatmaktadır.’ Bu seri üzerinden çağımızdaki şiddet konusu resimlerinin
gizli ancak ana fikri midir?
M.B.-Ana fikirlerden
bir tanesi diyebiliriz. Ama genel anlamda toplum ve iktidar başlığı altında
toplayabiliriz. Toplumu bir arada tutan verilen emirlerdir ve bunu kabul
edebilmemiz için kendimizden daha kuvvetli bir şey olduğunu varsaymamız
gerekir. Korku içinde yayılan bir durumdur. Bu durum ne tartışılır ne de
sorgulanır, sadece uygulamaya yöneltir. Bu baskı tanımlanamayan bir şiddeti
açığa çıkartır. İtaatkâr kişiliklerde düşmanca hisler uyandırır. Bu aslında
tarihsel bir döngüdür. Dayatılan emirler silsilesi ile yüzleşmek, içimizde
oluşan şiddeti dönüştürebilmek, bu döngüyü kırmak gerekiyor. Doğanın
simgeleriyle oluşturduğum figürlerde, insanın şiddete başvurmadan önceki
fiziksel ve ruhsal halini izleyiciye sunmak istedim.
Ü.K.-İnsanlık tarihini İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ, Yakın Çağ gibi sözde insanlığın gelişimi üzerinden dönemlere ayırarak inceliyoruz. Hatta şu anda Uzay Çağı’nda yaşadığımız kabul ediliyor ama insanoğlunun bazı açılardan psikolojik ve kültürel evrime hiç uğramadığını, hatta ilkel kaldığını bile söylemek mümkün. ‘Herakles’ten bu yana ne değişti ki?’ desek yanlış olmaz sanırım.
M.B.-Tarihte, insanoğlunun birçok düşmanı olmuştur. Bunları kıtlık (açlık), hastalıklar (salgınlar), savaş (şiddet) adı altında toplayabiliriz. Çağımızda bunları bir nebze olsun mücadele edilir duruma getirmiş olmak, doğayla başa çıkma mücadelesini gösterir bize. Fakat kendimize düşmanlığımız, zaferi getirecek en zor durumdur. Bu doyurulamaz bir egodur. Oysaki hayatta kalanın verdiği savaş, şiddetin dozajını her seferinde biraz daha artıracaktır. Bu yaptırımların sonucu belki de iktidar olma duygusudur. Sürekli tekrarlanan hayatta kalma dürtüsüyle hazzına devam eder.
Bu doğrultuda insanın kendine sorması gereken soruları olacaktır. Ne kadar şiddete eğilimliyiz? Yaşantımızda aldığımız emirleri bir kurban olarak mı yoksa bir kahraman olabilmek için mi hayata geçiririz?
Maide Bulak, Diomedes’in Kısrakları, 2017, Fotoğraf kağıdı üzerine karışık teknik, 90x106 cm. |