Azade Köker, “Betula Pendula”, 2009-2016, mixed media on canvas, 250x200 cm |
Zilberman
Gallery is pleased to announce its opening show in it’s new gallery space in
Berlin, Ultrahabitat, featuring works by Heba Y. Amin, Burçak Bingöl, Azade
Köker, Şükran Moral, Imran Qureshi and Walid Siti, on the occasion of Gallery
Weekend on 28th of April. With a proven track record of eight years in
Istanbul, Zilberman Gallery is looking forward to its next chapter with its new
name in Berlin.
ULTRAHABITAT (29 April - 30 July 2016)
If
we accept the assertion that people’s identity is inevitably not only
physically shaped by the very architecture of their locale, but also
psychologically by their diverse sets of cultural values, we have to accept the
fact, that especially city life is first and foremost heterogeneous, if
anything.
Especially
in an increasingly globalized world, governments, therefore, are facing difficulties
to assert control over decidedly diverse populations, thus being faced with a
social state of hybridity. In order to maintain social order, and to exercise
social control, a plethora of socio-political measures are implemented, which
often defy the very hybridity, which is at the foundation of city life.
The
German-American philosopher, sociologist, and political theorist Herbert
Marcuse and his concept of repressive desublimation, emphasize that postwar
mass culture and the power of the media, especially when state-run, serves to
reinforce political suppression, while laying the foundation for social unrest.
As a result, a populace finds itself trapped in an environment that negates
today’s ever-changing ways of life, which are as manyfold as a locale’s
populace.
Heba
Y. Amin creates drawings which may be understood as an antithesis to a desired
dwelling. Rather than being inspired by architecture, they represent a
decidedly dystopian aspect prevalent in abandoned houses, and certain
cityscapes in general. Amin’s use of the opposing colors Black and White serves
to accentuate how failed architecture can psychologically impact people’s
every-day lives.
Burçak
Bingöl, “Günebakan III”,
2011, ceramic, metal, 33x34x38 cm
|
Burçak
Bingöl challenges the viewer’s traditional perception of an object. Her objects
oscillate between the purely decorative, and the useful. With ornamentation
playing an important role in her overall oevre, Bingöl’s works have an allure
that is derived from an inherent power of attractiveness, thus luring the
viewer into thinking that they are something other than what they are
culturally vested with.
Azade
Köker’s works comment on the state of the individual , and on the relationship
of the individual with nature and city life. Often alluding to fragmented
cultures and identities, both in cities and countries as a whole, her paintings
are never mere representations of nature, but rather transcend nature as a
one-dimensional state. They are a plea for multi-dimensionality with the tree
often being a symbol for a nature-like, fluid state.
Şükran
Moral’s performances are criticism of patriarchal societies and conventions, as
well as governmental control mechanisms. Struggling to choose freely in which
country to live, migrants resort to solutions, such as marriage that have a
profound influence on their future life, in order to obtain a permanent
resident status. Often tongue-in-cheek, and sexually provocative the viewer is
invited to reassess the process of emancipation.
Imran
Qureshi’s approach is rooted in Mughal miniature painting. What is originally
derived from Arabic script, ultimately grows into more abstract forms. Qureshi
develops narratives informed by his life in Pakistan amid martial law and
social unrest. His trademark staining and slithering marks have the allegorical
mimicking another reality that is ultimately beyond the viewer’s grasp.
Walid
Siti, a three-time Venice Biennial participant investigates the collective
memory in society. His work is informed by socio-political realities like war,
migration, exile, as well as politics. Assessing the symbolic role of natural
landscapes and landmarks, he develops shapes, as well as referencing shapes of
nature that echo the tragedies of humans under the influence of war, migration,
and exile.
FURTHER INFO
www.zilbermangallery.com
Adres:
Goethestraße
82, Kat 1, 10623 Berlin
T:
+49-30-31809900
F:
+49-30-31809901
Azade Köker, “Betula Pendula”, 2009-2016, mixed
media on canvas, 250x200 cm |
ZİLBERMAN GALLERY ALMANYA’DA YENİ MEKAN
AÇIYOR
Zilberman
Gallery, Berlin’deki yeni mekanının açılışını ULTRAHABITAT sergisiyle yapıyor.
Berlin’deki “Gallery Weekend” sırasında 28 Nisan günü açılacak olan sergide,
Heba Y. Amin, Burçak Bingöl, Azade Köker, Şükran Moral, Imran Qureshi ve Walid
Siti’nin işleri yer alacak. Zilberman Gallery, İstanbul’daki sekiz senelik
başarılı çalışmalarını Berlin’deki yeni mekanıyla ve yeni ismiyle uluslararası
platforma taşıyor. Sergi, 30 Temmuz 2016 tarihine kadar devam edecek.
ULTRAHABITAT
Eğer
insanların kimliğinin sadece fiziksel olarak mimari yapılar ile değil de aynı
zamanda psikolojik olarak yaşadıkları kültürel değerlerden beslendiğini kabul
edersek, şehir hayatının her şeyden evvel heterojen olduğunu kabul etmemiz
gerekir.
Gittikçe
globalleşen dünyada devletler, heterojen toplumları kontrol etmekte zorlanmakta
ve bu yüzden de sosyal olarak ikili bir durum ortaya çıkmaktadır. Sosyal düzeni
ve kontrolü sağlamak için, sosyo-politik önlemler alınmakta ve bu önlemler de
şehir hayatının temelindeki heterojenliği hiçe saymaktadır.
Alman-Amerikalı
filozof, sosyolog ve politik felsefeci Herbert Marcuse’nin baskıcı hoşgörü
kavramı, savaş sonrası kitle kültürünün, medyanın özellikle devlet kontrolü
altında olduğundaki gücünün siyasi baskılamayı desteklediğini ve bu baskının da
toplumsal karmaşıklığı doğurduğunu söyler. Sonuç olarak da durmadan değişen
yaşam biçimleriyle çelişen koşulların sıkıştırdığı toplum kendini kapana
kısılmış hisseder.
Heba
Y. Amin’in desenleri, arzulanan meskenin antitezi olarak okunabilir. İşler,
mimari görseller değildir; sanatçı, terk edilmiş evlerin, bazı şehir
manzaralarının distopik boyutunu temsil etmeyi hedefler. Amin’in siyah ve beyaz
gibi kontrast renkler kullanması, başarısız olmuş mimarinin insanların günlük
hayatını nasıl etkileyebileceğinin altını çizer.
Burçak
Bingöl, izleyicinin geleneksel obje algısını sorgular. Sanatçının objeleri,
dekoratif ile işlevsel arasında gidip gelir. Bingöl’ün pratiğinde süsleme
önemli bir yer tutar; işlerinin cezbedici çekiciliği, izleyicilere bu objelerin
kültürel olarak taşıdıkları rolün ötesinde bir şey olup olmadıklarını
düşündürür.
Azade
Köker’in işleri, bireyin günümüzdeki durumu ve bireyin hem doğa hem şehirle
olan ilişkisi ile ilgili yorum yapar. Sanatçının şehir ve doğadaki parçalanmış
kültür ve kimliklere atıfta bulunan resimleri, sadece doğayı temsil etmez;
doğanın tek boyutlu bir hal olmasının ötesine geçmeye çalışır. Çok boyutluluğa
talep olarak okunabilecek resimlerde ağaç çoğu zaman doğal, akışkan bir halin
simgesi olarak kullanılır.
Şükran
Moral’in performansları, ataerkil toplumları ve bu toplumların adetlerini,
devletin denetim mekanizmalarını eleştirir. Özgür olarak hangi ülkede
yaşayacaklarını seçmekte zorlanan göçmenler, evlilik gibi geleceklerini derin
ve kalıcı olarak etkileyecek kararlar vermekte ve bu sayede oturma izni
almaktadırlar. Çoğu zaman mizah ve cinsel kışkırtmayı işlerinde kullanan Moral,
izleyicilerin özgürleşme süreçlerini tekrar gözden geçirmeye davet eder.
Imran
Qureshi’nin işleri, Babür minyatür resimlerini çıkış noktası olarak alır.
Sanatçı, eski yazıdaki biçimleri soyut biçimlere dönüştürür. Pakistan’da
yaşayan Qureshi, ülkesindeki savaş hali ve sosyal karışıklıkları kullanan
anlatımlar yaratır. Sanatçının imzası olan lekeleme, sürme işaretleri,
izleyicinin anlayabileceğinin ötesinde olan bir gerçekliğin alegorik birer
temsiliyetidir.
Daha
önce üç kere Venedik Bienali’ne katılmış olan Walid Siti, toplumdaki müşterek
hafızayı konu olarak alır. İşlerini etkileyen sosyo-politik gerçekler arasında
savaş, göç, sürgün sayılabilir. Doğal manzara ve simgelerin sembolik rollerini
tartan sanatçı yeni şekiller üretip doğadaki biçimlere atıfta bulunarak
insanların savaş, göç ve sürgünlerden dolayı yaşadıkları trajedilerin yansımalarını
üretir.
DETAYLI BİLGİ
www.zilbermangallery.com
Adres:
Goethestraße
82, Kat 1, 10623 Berlin
T:
+49-30-31809900
F:
+49-30-31809901