Kadir Akyol, "Marilyn Monroe", 2017, tuval üzerime yağlıboya, 100x190 cm. |
İstanbul Nişantaşı’nda The Sofa Oteli’nin çatı katında bulunan Frankie İstanbul, mekânını sanatla buluştururken, genç sanatçıların eğitimine finansal destek sağlamak amacıyla İyilik İçin Sanat Derneği ile yaptığı işbirliği kapsamında düzenlenecek olan dördüncü sergiye ev sahipliği yapıyor. Frankie İstanbul, 25 Temmuz - 4 Eylül 2017 tarihleri arasında portre sanatı deyince akla ilk gelen genç kuşak sanatçılar arasında yer alan Kadir Akyol’un “İmgenin Refleksi” isimli 13. kişisel resim sergisini sanatseverler ile buluşturuyor.
İstanbul’un
en seçkin mekânlarından biri haline gelen Frankie İstanbul ile Türkiye’de sanat
ortamının gelişimine katkıda bulunmak, genç sanatçıların eğitimini desteklemek,
uluslararası platformlarda Türkiye’nin sanatçılarıyla yer almasını sağlamak
amacıyla hiçbir maddi menfaat beklentisi olmayan sanata gönül vermiş kadınların
öncülüğünde kurulan İyilik İçin Sanat Derneği arasındaki işbirliği doludizgin
devam ediyor.
Sanat
tarihinde portre geleneğinin mirasını, olağanüstü zenginlikte bir kaynak olarak
kullanan ressam Kadir Akyol’un, “İmgenin Refleksi” isimli 13. kişisel resim
sergisi, 25 Temmuz - 4 Eylül 2017 tarihleri arasında Frankie İstanbul’da
sanatseverler tarafından izlenebilecek.
Kadir Akyol, “Angelina Jolie”, 2017, tuval
üzerine yağlıboya, 125x220 cm. |
25
Temmuz 2017 Salı günü 17:00 – 19:00 saatleri arasında Frankie İstanbul’da
açılışı gerçekleştirilecek olan “İmgenin Refleksi” isimli sergide; popüler
kültürün ve geleneksel yaşantının, popüler olanın ve modern resmin, lirizmin ve
ironinin unsurları dinamik bir uyum içinde yan yana geliyor.
Karayip
Korsanları’nın Jack Sparrow’u, Yüzüklerin Efendisi’nin Gandalf’ı, Avatar,
Kara Şövalye Filminin Batman Joker’i, Kuzuların Sessizliğinde Hannibal Lecter
karakteriyle izlediğimiz Anthony Hopkins, Léon olarak Natalie Portman, Game of
Thrones’dan Daenerys Targaryen, Khal Drogo ‘Emilia Clarke’ Marilyn Monroe, ve
Scarlett Johansson, Kadir Akyol’un kendine has fırça darbeleri, coşkulu
renkleri ve kompozisyon kurgusuyla görsel bir şölen sunuyor.
İyilik
İçin Sanat Derneği & Frankie İstanbul Genç Sanatçıların Eğitimine Destek
Sağlıyor. İşbirliği kapsamında Frankie İstanbul, mekânı sanatla buluştururken,
genç sanatçıların eğitimine de destek sağlıyor. Kasım 2016 yılında başlayan
işbirliği kapsamında düzenlenecek olan dördüncü sergide, Kadir Akyol’un
“İmgenin Refleksi” isimli serginde popüler kültür ikonlarının, sanatçının
belleğinden süzülen imgeleri, kendine özgü renk oyunları ve fırça darbeleriyle
yeniden hayat buluyor.
Kadir Akyol, “Sophie Turner”, 2017, tuval
üzerine yağlıboya, 90x180 cm. |
Sergi
süresince satılan eserlerden elde edilen gelirin yüzde 25’i İyilik İçin Sanat
Derneği’nin kurduğu İyilik İçin Sanat Atölyesi’ne aktarılıyor. İyilik
İçin Sanat Atölyesi projesi kapsamında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olmuş ancak atölye imkanı bulamayan
sanatçılara atölye desteği, sanat eğitimi alan öğrencilere dünyanın en önemli
sanat merkezlerini ziyaret etmeleri için burs veriliyor. Proje kapsamında 5
öğrenci dünyanın çeşitli bölgelerindeki sanat merkezlerini tanıma fırsatı elde
etti. 10 öğrencinin ise, projenin fikir babalarından ve aynı zamanda
Koordinatörü Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü
Öğretim Üyesi, Ressam Prof. Dr. Nedret Sekban ve Öğretim Görevlisi, Ressam Aslı
Özok nezaretinde eğitimleri sürüyor.
Program:
Yer:
The Sofa Hotel / Frankie İstanbul
Açılış:
25 Temmuz 2017 Salı
Saat:
17.00
BİLGİ İÇİN
Dilek
Duran / dilek@kurumsaliletisim.com.tr / Tel: 0507 789 89 01
Kadir
Akyol / kadirakyol47@gmail.com
Kadir Akyol, “Yüzüklerin Efendisi, Gandalf”, 2017,
tuval üzerine yağlıboya, 100x190 cm. |
KADİR AKYOL (TÜRKİYE / Mardin, 1984)
2004
yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazandı.
2008’de mezun oldu. 2008 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı Yüksek lisans eğitimine başladı. 2011’de “Çağdaş
Sanatta Melez Yaklaşımlar” isimli tezini bitirip mezun oldu. 2011 yılında İspanya’
da Universidad De Sevilla Faculttad De
Bellas Artes’ da 2. master eğitimine başladı. 2013 Rh+Artmagazine “Yılın Genç
Ressamı” Ödülünü kazandı. Bunun yanı sıra birçok ödüle ve sergilenmeye hak
kazandı.
13
Kişisel sergisi bulunmaktadır ve 150’den fazla ulusal ve uluslararası bir çok
karma, grup, bienal, trienal, sempozyum, fuar, müzayede, projeli etkinliğe;
resim başta olmak üzere, video, enstalasyon ve performanslarıyla katılmıştır.
İYİLİK İÇİN SANAT DERNEĞİ HAKKINDA
Sanatı
geniş kitlelere sevdirmek, iş ve sanat dünyasını birbirine yaklaştırmak,
markaların sanatla ilişki kurmalarını sağlamak hedefiyle kurulan İyilik İçin
Sanat Derneği, her kesimden pek çok sanatseverin sanat paydasında buluştuğu bir
köprü oldu. Dernek olarak, her hafta düzenli olarak ülkemizi uluslararası
platformda temsil eden sanatçıların atölyelerinin yanı sıra yurtdışındaki
önemli sergi ve sanat buluşmalarına ziyaretler gerçekleştirildi. “İyilik İçin
Sanat” felsefesiyle yola çıkan Dernek, her yıl Güzel Sanatlar Fakültesi resim,
heykel ve mimarlık bölümünde eğitim gören ve gelecek vadeden başarılı gençlerin
eğitimine katkıda bulunuyor. Dernek,
2016 yılında Mimar Sinan Üniversitesi 3’ncü sınıf öğrencisi 5 tane öğrenciyi
New York, Paris, Floransa, Barselona ve Londra’ya sanat merkezlerini ziyaret
etmeleri için gönderdi. Ulusal alanda başarılı genç sanatçılara üretimlerini
paylaşabileceği yeni bir alan sağlamak ve bu platform tanıtımlarını yaparak
sergileme alternatifleri yaratmak amacıyla İyilik İçin Sanat Derneği Nedret
Sekban ve Aslı Özok yönetiminde İyilik İçin Sanat Atölyesi’ni faaliyete
geçirdi.
Kadir Akyol Atölyesinde. |
KADİR AKYOL’UN YAPITLARI ÜZERİNE/
EMRE
ZEYTİNOĞLU
Her
an “şimdiki zaman”ı yaşamaktan başka çaremiz var mı? Zaman sürekli akıyor ve
biz kendimizi hep o “şimdiki zaman” içinde buluyoruz. Fakat şu var: Zaman,
“şimdi” olduğu anda bitiyor ve yeni bir “şimdi”ye geçmek zorunda kalıyoruz. Bu
böyle devam edip gidiyor. Biz ise “şimdi” dediğimizde, hangi zamandan söz
ettiğimizi bile bilmiyoruz: Yaşayıp bitirdiğimiz bir “şimdi” midir bu, yoksa
henüz girdiğimiz ve daha tamamladığımız bir “şey” mi?
Bu
durumda “şimdiki zaman” denilen, belki “şimdi”lerin birikerek yeni bir zamana
yönelmekten başka bir şey değil. O halde “şimdi”den tüm söz edişler, birbirine
karışmış, iç içe geçmiş zamanların genişlemesinden ibaret.
Oysa
şunu da unutmamak gerekiyor: “Şimdi”lerin iç içe geçmesi, onların aslında
eskimiş olduğunu, unutulup gittiğini ve “şimdi” sözcüğünün hatalı bir kullanım
haline geldiğini göstermiyor. Ve bu iç içe geçmeler, yine de bizim bir
“şimdi”nin içinde olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.
Bir
eşzamanlılık yaşıyoruz. Hiçbir zaman tam “o an”ın içinde olamıyoruz. Bu
demektir ki: Tümüyle bağımsız ve el değmemiş bir durumu asla deneyimleyemiyoruz.
Böyle olunca “şimdiki zaman”, diğer “şimdi”lerin varlığıyla besleniyor, hızlı
bir bellek sorgulama sürecine dönüşüyor. Adım attığımız ve deneyimi
tamamlanmamış “şimdiki zaman”, bize öncelikle şu soruyu sorduruyor: “Az önce ne
olmuştu?” İşte bu soruyu sormadan, bağımsız ve el değmemiş bir duruma girmek
olanaksız.
Öyleyse
her yeni “an”ımız ve ona ait olası deneyimimiz, “bilinçli deneyim”e evriliyor.
David Eagleman, o ünlü “Beyin / Senin Hikâyen” adlı kitabında, “amigdala” adlı
bir beyin fonksiyonundan söz ediyor. Acil durumlarda öne çıkan bir yapı bu:
Önemli anlarda, tehlikelerle yüz yüze gelindiğinde vb… Eagleman şöyle yazıyor:
“Tehlikeli durumlarda ‘amigdala’ adı verilen beyin yapısı ön plana çıkarak,
beynin geri kalanın kaynaklarını idare etmeye başlar ve bütün dikkatleri içinde
bulunulan duruma yöneltir. Eğer devrede amidala varsa, anılar normal koşullarda
olduğundan çok daha zengin ve ayrıntılı biçimde saklanır; artık ikincil bir
bellek sistemi etkinleşmiştir. Bellek, zaten bunun için vardır: Önemli olayların
kaydını tutarak, benzeri bir duruma düştüğünüzde hayatta kalmanız için beyne
fazladan bilgi sağlar.”
Bu
noktada Kadir Akyol’un yapıtlarına baktığımızda, yukarıda yazılanlara benzer
bir durumla karşılaşıyoruz: “Şimdiki zaman”ın yeni koşullarına maruz kalan, o
koşulların alışılmadık, “şok” edici etkilerini deneyimlemeye başlayan bir
kişinin, belleğini devreye sokması hali… Sanatçı, kendi sergisi üzerine
konuşurken, neo-liberal sistemin tüketim ekonomisinden konu açıyor ve bu
dönemin yarattığı popülerleşmeyi gündeme alıyor. Diyor ki: “Çalışmalarım,
dünyada yeni liberal ekonomiyle birlikte yaygınlaşan popüler kültürün, tüketim
kültürünün gündelik yaşamı etkilemeye başladığı yıllardan izler taşıyor.” Kadir
Akyol, yeni bir sistemin işleyiş mantığını sezdiğinde, doğallıkla alışılmışın
dışında bir yaşam akışını fark ediyor. Refleksler zayıflıyor, deneyimler ile o
reflekslerin örtüşmesi zorlaşıyor; daha önceden edinilmiş davranış biçimleri,
bu ansızın ortaya çıkmış olan koşulları kolayca anlamlandıramıyor, kavrayamıyor
ve denetleyemiyor çünkü.
Akılda
tutulmuş görüntüler var. Sinema karakterleri, etki uyandıran yüzler ya da
birtakım sahneler… Sonra televizyon ile ilk tanışma günleri… İmajlar, belleğin
en geniş yerine yerleşiyor. Bunların bir tarihi, bir belleği, zihinde bir
çözümlemesi bulunuyor. Kişi kendi tarihinin anlamını oluşturduğu kanısında… Ve
ansızın o tüketim ekonomisinin ürünleri çıkıp geliyor, nesneler işlevlerini
değiştiriyor, kişi ile işlev bağını çok farklı yöntemlerle kuran nesneler
bunlar. Nesne-kişi-işlev bağı değiştikçe, yaşam da değişiyor; bellek
çalışıyorsa da “şimdiki zaman” ile bir uyuşmazlık seziliyor. Kişinin uzağında
kalmış, başka bir dünya var sahnede: Neredeyse ani bir sarsıntı… Bir kaza gibi
sanki…
Şimdi
bu “kaza anı”nı deneyimlemekteyiz; belki bir trafik kazası bu: Diyelim ki
çarpışmanın “ilk an”ındayız, kaporta giderek eziliyor ve tehlike yaklaşıyor;
sac levhalar arasında ezilmek üzereyiz, sarsıntı geçiriyoruz. Acaba “şimdiki
zaman”ın bağımsız ve el değmemiş durumu içine mi daldık? Ve her şey hemen olup
bitecek mi?
Evet,
gerçekte “bir an”ı deneyimlemekteyiz, ama çok tuhaf; o “bir an” bitmek
bilmiyor, uzadıkça uzuyor, bir “ağır çekim” gibi… O sahnenin görüntüsü, başka
görüntüleri çağırıyor, onlarla birleşiyor ve başka görüntülere yol açıyor.
Çünkü “o an”ın deneyimi sırasında, gene aynı soruyu sormadan edemedik: “Az önce
ne olmuştu?” Bunun yanıtları, “kaza anı”nda belleğimizden akıp geliyor ve “o
an” ile ilişki kurabilecek yüzlerce veri, “şimdiki zaman”ın içine yığılıyor,
belleğin rolüyle, eşzamanlı bir “bilinçli deneyim” oluveriyor. O kazanın çıplak
görüntüsü, izlediğimiz o çıplak sahne, bağımsız ve el değmemiş görüntüler
sunmuyor artık… Beynimiz hem “o an”ı değerlendiriyor, hem de onu bir anı
yoğunluğu ile birleştiriyor. Beynimiz normal koşullarda böyle bir anı yoğunluğuna
alışık değil, onun için “o an” çok uzun sürüyor.
Eagleman’ın
şu can alıcı tümcesini tekrarlayalım: “Bellek, zaten bunun için vardır: Önemli
olayların kaydını tutarak, benzeri bir duruma düştüğünüzde hayatta kalmanız
için beyne fazladan bilgi sağlar.” Burada bir ayrıntıya dikkat çekelim: Bellek,
tam “şimdi” yaşadığımız bir olayda, her tür veriyi getirip oraya boşaltmıyor;
yalnızca “o an” ile ilgili durumları bulup çıkartıyor ve onunla birleştiriyor.
Belleğin anlamlı bir seçimi var yani burada. O seçimin nasıl yapıldığını biz
düşünerek bulamıyoruz, o işi belleğin inisiyatifine terk etmekten başka
yapabilecek bir şeyimiz yok.
Kadir
Akyol’un yapıtlarına bir kez daha göz atıyoruz; onlarda gördüğümüz, belleğin “o
an”a getirip yığdığı şeylerdir: “Şimdi”nin popüler figürleri, eskinin imajları
ile iç içedir. Renkler, her bir sahnede özgürce dağılmış, eşyaların üstlerine
sıçramıştır. Sanatçı bunu şöyle açıklamakta: “Öğrencilik yıllarımdan bu yana
pornografik imgeyi, yani görünür gerçekliğin çırılçıplak temsili olma
iddiasındaki her görüntüyü, portreyi, eşyayı ve olguyu saf boya alanlarıyla
sorguladım ve biçimsel anlamda travmatik bir ilişkiye sürükledim.” Pekiyi
yapıtlardaki bu ilişkiler hangi mantığın mutlak koşulları halinde
düzenlenmişlerdir? Bunu bilemeyeceğiz, hatta o yanıtı büyük olasılıkla sanatçı
da tam olarak bilmemekte. Daha açık bir söyleyişle: Neo-liberal sistemin
önümüze bıraktığı o tüketim nesneleri yaşamımızı değiştirdiğinde, o değişimin
net bir tanımını, yeni durum ile eski durum arasındaki sınırın ne olduğunu
düşünebiliyoruz, ama bunun temsili bir görüntüsünün nasıl sunulacağını
bilemiyoruz. Yine de o görüntünün peşinden gidiyoruz ve onu yakalamaya
çalışıyoruz.
Büyük
olasılıkla, yapabileceğimiz tek şey şu: Bir “değişim anı” saptamak, ona
rastgele bir sınır çizmek ve o duruma da bir önem atfetmek… Ve o “önemli
durum”un sarsıntısını hissetmeye çalışmak… Bir “kaza anı”nın sarsıntısı gibi
bir şey olmalı bu… İşte o zaman yapmamız gereken tek şey kalıyor: Sarsıntı
sırasında, belleğin seçip “o an”a taşıdığı tüm ilişkili verileri beklemek;
anılar yoğunluğunda boğulmak bir anlamda… İç içe geçmiş zamanların tümünü
“şimdiki zaman”da birleştirmek ve eşzamanlı bir “şimdi”yi kişiselleştirerek
onun resmini yapmaya koyulmak… Aynı, Kadir Akyol’un yaptığı gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder